menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Söylencenin yerlemleri

13 1
09.02.2025

Tahsin Yücel, Türkçenin en tavizsiz savunucularından biriydi; ama hangi Türkçenin? 50’lerden bugüne yazılmış metinleri gözden geçirmeye kalksak iç savaş alanına dönmüş bir dilin çelişkili varyasyonlarıyla karşılaşırız. Gerçekten de bugün “Bıyık Söylencesi” ya da “Anlatı Yerlemleri” gibi başlıkları yadırgamayanlar azdır; bununla birlikte bir zamanlar güldürülere konu olan “soyut”, “edilgen” gibi kavramların da benimsendiğini, ideolojiden bağımsız hemen herkesin dağarcığına yerleştiğini kolaylıkla tespit edebiliriz. Yani adına “Dil Devrimi” dediğimiz gelişme – çok eleştirilse bile – Türkçenin verimli toprağına kendi çiçeklerini de bırakmış. Yücel’in, dil devriminin yazılı olmayan yasasına bağlılığı o kadar içtendi ki Flaubert’in “Bouvard ve Pecuchet” olarak çevrilmesi gereken romanına “Bilirbilmezler” diye başlık icat edecek kadar kendinden emindi. Yücel’in savunduğu Türkçe de cephanesini dil devrimi anlayışından derliyordu; ancak bugünlerde kitapları yeni baskılarıyla okura sunulan mütevaffa yazarın tek yanı elbette bu değildi.

Tahsin Yücel; en çalışkan yazarlarımızdan biri sayılabilir. Belki de yazmayı – tıpkı kendi Türkçesini savunmada gösterdiği kararlılık gibi – hayati bir görev saymıştı. Edebiyatımızda Nurullah Ataç’ın öncülüğüyle yükselen dilde yalınlaşma ve ‘öz’leşme çabasından hiç vazgeçmedi. Hatta özellikle çevirilerinde tercih ettiği dil ile bir anlamda teoriyi pratiğe çevirmek için gayret etti. 60’lı yıllarda Fransa’da bütün dünyayı etkisi altına alan yapısalcı düşünürlerin derslerini takip etti, kimilerini yakından tanıma fırsatı edindi. Fransız düşüncesinin bu yönünü Türkiye’de yakından bilen birkaç kişiden biriydi. Edebiyat çevrelerinde olduğu kadar akademide de büyük bir saygınlığa sahipti.

Ne yalan söyleyeyim, hiçbir zaman Yücel’in öykü ve romanlarının büyük bir hayranı olmadım, ama yapıtlarından çok şey öğrenilebileceğini düşündüm. Üniversite yıllarımda “Peygamberin Son Beş Günü” çıktığında bu romana dönemin edebiyat ve sanat dergilerinde, gazetelerin bugün artık iyice gözden düşen kültür sayfalarının vitrininde cömertçe yer ayrılmıştı. Peygamber lakaplı bir solcu/devrimci karakterini kendi bakış açısıyla yorumlayan tam bir roman, yani Yücel’in hikayelerinin çoğu gibi işçiliği temiz, hedeflediğini ortaya koyan, modern romanın standartları – ne demekse! – açısından kesinlikle sınıfı geçen bir metin olarak tarif edebilirim. Aynı şeyi üç aşağı beş yukarı Bıyık Söylencesi, Yalan ya da Gökdelen için de söyleyebilirim. Tahsin........

© Serbestiyet