menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Nehirden denize”: Gazze işgalinde sloganların savaşı ya da savaşın sloganları

22 44
16.08.2025

En yalın biçimiyle slogan, az sayıda sözcükle yoğun anlam taşıyan, kolay hatırlanabilen ve duygusal etki uyandırabilen kısa ifade olarak tanımlanır. Bu bağlamda, bu çalışmanın konusu olan ve son Gazze işgali bağlamında sıkça dile getirilen “Nehirden denize özgür Filistin” (From the river to the sea, Palestine will be free) ile “İsrail halkı yaşıyor” (ʿAm Yisrael hay) sloganları, söz konusu tanımın günümüzdeki en güncel, somut ve çarpıcı örnekleri arasında gösterilebilir.

Savaş ve propaganda bağlamında slogan, karmaşık hedefleri basitleştirerek anlaşılır kılma, kitleleri harekete geçirme, moral ve birlik duygusunu pekiştirme, karşı taraf üzerinde psikolojik baskı oluşturma ve uluslararası kamuoyunu etkileme gibi işlevleri sayesinde stratejik öneme sahip bir iletişim aracı olarak tanımlanır.

Sloganlar, yalnızca kelimelerden ibaret donuk ifadeler değil; müzik, ritim, jest ve duyguyla anlam kazanan, bağlama göre şekillenen güçlü ve dinamik iletişim araçlarıdır.

Belirli krizler veya fırsatlar döneminde ortaya çıkan sloganlar, zamanla kalıcı ideolojik bir söyleme dönüşebilir. Bu bağlamda, anlamın şekillenmesinde en belirleyici unsur, yalnızca ne söylendiği değil; bunun kimin tarafından, kime, hangi biçimde ve hangi amaçla dile getirildiğidir.

Yeri geldiğinde yalın bir slogan, kitleleri topluca harekete geçirebilecek bir etkiye sahiptir. Bunun yakın dönemli bir örneği, bireysel bir sanat eylemi ve protesto söylemi olarak, İngiliz punk-rap grubu Bob Vylan’ın 2025 Glastonbury Festivali’ndeki konserinde dile getirdiği ve İsrail’in gerçekleştirdiği katliamları protesto amacı taşıyan “Death, death to the IDF” sloganıdır. Bu ifade, yarattığı güçlü duygusal etki sayesinde kısa sürede yaygınlaşmış; duvar yazılarında (graffiti), çeşitli sosyal medya mecralarında ve protesto gösterilerinde sıkça tekrar edilen bir slogan hâline gelmiştir. (https://www.youtube.com/shorts/E2_dVUnfqAo)

Son Gazze işgali bağlamında karşıt taraflarca kullanılan “Nehirden denize özgür Filistin” ve “İsrail halkı yaşıyor” sloganları, bu dinamiklerin nasıl işlediğini ve sloganların ideolojik söyleme dönüşüm sürecini somut biçimde gösteren çarpıcı iki örnektir.

7 Ekim 2023’ten bu yana, bugün itibarıyla 769 gündür İsrail Gazze’ye yönelik saldırılarını aralıksız sürdürmektedir. Gazze’de siviller, bir yandan yoğun bombardıman ve saldırılar altında yaşam mücadelesi verirken, diğer yandan da sistematik biçimde açlığa mahkûm edilmektedir. Başta İsrail hükümeti, Evanjelistler, Siyonistler ve Avrum Burg’un ifadesiyle “güç ve şiddet yanlısı çete liderleri” ile “mesihçi milisler” bu katliamı sözde Yahudilik adına meşrulaştırmaya çalışsa da İsrail dâhil pek çok ülkede ehl-i insaf Yahudiler buna güçlü tepki göstermektedir. Dünyanın dört bir yanından yüzlerce haham, Tevrat’ın kadim ahlaki ilkelerini hatırlatarak savaşı durdurma çağrısı yaparken, ünlü Yahudi oyuncu Miriam Margolyes, İsrail’in bu gayri insani politikasını “Hitler kazandı, Yahudileri de kendisine benzetti” sözleriyle eleştirmiş ve bu uygulamaları Nazi soykırımıyla kıyaslayarak Yahudilik adına yaşanan derin ahlaki çöküşe dikkat çekmiştir.

Buna rağmen, Netanyahu, “Büyük İsrail” vizyonuna bağlı olduğunu ilan ederek politik kariyerini tahkim etmeye çalışmaktadır. Ne var ki, dünyadaki ehl-i insaf pek çok Yahudi’nin artık kendisinden bıkkınlık duyduğu Netanyahu, bu katliamlarla belki politik kariyerini “tahkim” eder ya da İsrail’i taktiksel anlamda sözde “büyük” yapabilir; ancak sözde Yahudilik adına yürüttüğü bu politikalar, kadim dinî mirası ve onun ahlaki değerlerini çok daha fazla “tahkir” ettiği ve “küçülttüğü” de kesindir.

Tüm bunların yanı sıra, Gazze’ye yönelik saldırılar boyunca İsrail hükümetinin kapsamlı bir bilgi kontrolü ve sansür politikası yürüttüğü de gözden kaçmamaktadır. Bu süreçte hükümet, bir yandan savaşın yol açtığı maddi ve psikolojik yıkımı sınırlı bilgi akışıyla perdelemeye çalışırken, diğer yandan da çeşitli slogan ve propagandalarla hem kendi halkını hem de uluslararası kamuoyunu yönlendirmeyi hedeflemektedir. Böylece, sahadaki gerçeklerin üzeri örtülürken, yürütülen katliamlar sözde “haklı” bir zemine oturtulmak istenmektedir.

Tarafsız bir perspektiften bakıldığında, bu bilgi kontrolünün en fazla etkilediği kesimin, ironik biçimde, yine İsrail’in kendi vatandaşları olduğu görülmektedir. Zira savaşın yarattığı tahribatın gerçek boyutuna ilişkin en yoğun bilgi karartması, bizzat İsrail hükümetinin kendi halkını maruz bıraktığı propagandadır. Bu durum, çatışmaların yalnızca fiziksel cephede değil, aynı zamanda zihinlerde ve algı düzeyinde de sürdüğünü ortaya koymakta olup, kamu yönetimi açısından cephedeki savaş kadar kritik bir önem taşımaktadır.

Gazze işgali sürecinde, gerek İsrail’i destekleyen Siyonist Yahudiler ve “kraldan çok kralcı” Evanjelistler, gerekse çatışmanın yıkıcı boyutlarını ve masum siviller üzerindeki ağır etkilerini uluslararası kamuoyuna duyurmak amacıyla dünyanın çeşitli ülkelerinde protesto gösterileri düzenleyen Filistin yanlısı aktivistler, kitleleri harekete geçirmek ve duygusal mobilizasyon sağlamak için propaganda araçlarını ve çeşitli sloganları etkin biçimde kullanmaktadır.

Ancak bu çalışmada, tarafların dillerinden düşürmedikleri, birbirinden farklı fakat son derece yaygın iki slogan — “Nehirden denize özgür Filistin” ve “ʿAm Yisrael hay” — ile bu sloganların tarihsel arka planı incelenecektir.

“Nehirden denize” sloganının, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü katliamlara karşı düzenlenen protestolar bağlamında, çevrim içi mecralar ve çeşitli sosyal medya platformları dahil olmak üzere kamuoyunda en yaygın kullanılan slogan olduğunu söylemek, kanaatimizce, abartılı olmayacaktır.

Başlangıçta Arapça olarak kullanılan bu slogan, günümüzde daha çok evrensel ölçekte tanınan İngilizce çevirisi “From the river to the sea, Palestine will be free” ifadesiyle bilinmektedir. Dikkat çekici bir ironi olarak, sloganın orijinal dili Arapça olmasına rağmen, birçok Arap ülkesinde uygulanan baskıcı rejimlerin denetim ve sansür politikaları sebebiyle, kamuya açık alanlarda Arapça hâline neredeyse hiç rastlanmamaktadır. Gazze’ye körleşen ve oradaki insanlık dramına karşı sağır kesilen Arap yönetimlerinin bu tavrı bir utanç vesikası olarak tarihe geçmiştir.

“Nehirden denize” sloganının, Filistin protesto kültüründe özellikle Birinci İntifada (1987–1993) döneminde, Arapça olarak şu varyantlarla kullanıldığı belirtilmektedir:

Bu ifadeler hem mitinglerde atılan sloganlar hem de duvar yazısı (grafiti) biçiminde yer bulmuştur.

Bu sloganlardan ilki, Arap milliyetçileri tarafından “Filistin’in Arap kimliği” vurgusunu öne çıkarırken; ikincisi, dindar çevrelerde “Filistin’in Müslüman kimliği”ni öne çıkarmaktadır.

Üçüncü slogan ise daha nötr bir nitelik taşıyarak, dünya genelinde farklı din ve milletlerden aktivistler tarafından benimsenip kullanılan evrensel bir dayanışma ifadesi hâline gelmiştir.

Filistin’e destek gösterilerinde, etkili kafiye ve ritim yapısıyla akılda kalıcılığı yüksek bir diğer slogan ise Mine’n-nehr ile’l-bahr, Filistîn setaharrar [مِن النَّهْر إِلَى البَحْر، فِلَسْطِين سَتَتَحَرَّر]: “Nehirden denize, Filistin özgürleşecek” şeklindedir.

“Nehirden denize” sloganında “su” ya da “nehir” ile kastedilen Ürdün Nehri (Şeria Nehri), “deniz” ile kastedilen ise Akdeniz’dir. Bu coğrafi ifade, doğuda Ürdün Nehri’nden batıda Akdeniz’e, güneyde ise Kızıldeniz’e kadar uzanan alanı kapsar. Slogan, bu sınırlar içerisinde bağımsız ve özgür bir Filistin Devleti’nin kurulmasını savunan, kısa, özgün ve çarpıcı bir söylem niteliği taşımaktadır.

Sloganın ilk defa 1967 sonrasında Filistin direniş hareketleri tarafından ortaya çıkarıldığına dair iddialar yaygın olmakla birlikte, bu görüş kesin olarak doğrulanmış değildir. Nitekim söz konusu ifade, ne 1960’lar ve 1970’lerin devrimci Filistin söylemlerinde, ne Filistin Misak-ı Millîsi’nde (el-Mîsâku’l-Vatani’l-Filistinî/Palestinian National Covenant) (1964, 1968) ne de İslâmî Direniş Hareketi HAMAS’ın Misak-ı Millîsi’nde (Mîsâku Hareketi’l-Mukâvemeti’l-İslâmiyye/ Charter of the Islamic Resistance Movement) (1988) yer almaktadır.

Ne zaman çıktığı bilinmese de “Nehirden denize” sloganının Filistin’in 1947 BM Taksim Planı’ndan başlayarak 1948’de 750 bin Filistinli’nin sürülmesi (Nakba), İsrail’in 1967’deki işgali, Oslo Anlaşmaları ve Ariel Şaron döneminde inşa edilen “Utanç........

© Serbestiyet