Haklı çıkma şehveti
Bir ressam olsam, uzaktan bakıldığında yukarı doğru yükselen düz bir çizgi olarak gözüken, yakınına yaklaşıldığında ise onbinlerce iniş ve çıkış, yükseliş ve düşüş barındırdığı anlaşılan bir tablo yapar ve adını “Hayat Yolu” koyardım.
Hayat, kimilerine düz bir çizgi gibi görünse de, hakikat-ı halde binlerce, hatta belki milyonlarca iniş-çıkış, düşüş ve yükseliş barındırır çünkü. Çoğu şeyi deneme-yanılmalarla öğrenir, yürümeyi düşe kalka başarırız. İsabetli karar ve fiillerimizin pek çoğu deneme-yanılmalarımızın neticesidir ve yükselişimiz ekseriya düştüğümüz yerden olur. Hayatın bütününde, her döneminde, yılında, gününde ve hatta her saatinde iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin arasında salınır durur zihinlerimiz, niyetlerimiz ve eylemlerimiz…
Hayatın ve insanın gerçeği budur. Lâkin, aramızda kendi hayatını sürekli yukarı doğru yükselen kesintisiz düz bir çizgi olarak algılayanlar olduğu gibi, daha da ötesi, o çizgiyi daha en baştan çok yukarıdan başlatan ve hayatının hep o yükseklikte düz bir çizgi gibi aktığını düşünen insanlar var. Bu sonuncular için düşme, kalkma, yanılma ve yanlıştan öğrenme diye birşey sözkonusu değil. Onlar herşeyin en doğrusunu en baştan biliyorlar. Onların her sözü hakikat ve her eylemleri isabet barındırıyor. Sanki bütünüyle yeryüzünde hayat, bir bakıma onların isabetini bütün insanlığa isbat edecek şekilde seyrediyor. Gidişat hep onları doğruluyor. Günün sonunda hep onlar haklı çıkıyor. Olup bitenler sürekli onların dediğini doğru çıkarıyor.
Gerçekten öyle mi peki?
Elbette değil. Ama insan âlemin merkezine kendisini koyduğunda olayları da öyle okuyor, olguları da… ‘Makine-i ahvâl’ gerçekte en bilgili ya da en bilge kişinin bile kuşatamayacağı bir çokluk, çeşitlilik, karmaşıklık içerirken, nitekim aslında en bilgili kişiyi biz iddiasızlığı, tevazuu, ‘kesin budur’ diye diretmemesi ve başka seslere kulak vermesi ile tanırken, böyleleri için herşey açık ve net, o yüzden her hükümleri kesin ve keskin. Olup biten hadisatın sürekli kendisini doğruladığını, hep kendisinin haklı çıktığını düşünen böyleleri, gerçekte durum bu olduğu için değil böyle görüyor değiller. Bilakis olup biten kendi aynalarına böyle yansıdığı için, çünkü kendi bakış ve düşünüşlerini buna göre manipüle ettikleri için böyle görüyorlar. Olup biten böyle değil ama, onlara görünen tastamam böyle…
Kendi namıma, böylelerinin ruh hali, duygu durumu ve zihin akışı için ‘haklı çıkma şehveti’ diye bir tanımın yerinde ve gerekli olduğunu düşünüyorum.
Ve bu halin hemen her kesimden müntesibi var. Mesela, katı bir ‘pozitivist’ de haklı çıkma şehvetiyle mâlûl olabiliyor, kendisini takvâda dünya markası zannedecek derecede iddialı bir ‘dindar’ da… İlkine bakılırsa, bilim sürekli onun dediklerini doğruluyor. İkincisine göre ise, din hepimizin tam da onun durduğu yerde durmasını emrediyor. Milliyetçilikten sosyalizme her ideolojinin müntesipleri içinde de haklı çıkma şehvetinden tadanların........
© Serbestiyet
