menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

AİHM’in Demirhan kararına da uyulsun mu?

16 6
thursday

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) iki önemli kararı —Demirhan ve Diğerleri / Türkiye (1595/20 ve 238 diğerleri) ile Demirtaş / Türkiye (No. 4) (13609/20)— aynı gün, 03 Kasım 2025 tarihinde, Büyük Daire’ye gönderilme taleplerinin reddiyle birlikte kesinleşti. Bu kararlar, AİHM tarafından aynı gün saat 19.45’te, mahkemenin resmî internet sitesi ve sosyal medya hesapları aracılığıyla duyuruldu.

Bu kesinleşme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 46. maddesi gereği Türkiye açısından bağlayıcı hale gelmeleri anlamına geliyor. Ancak kamuoyunda geniş yer bulan, siyasilerin ve hukukçuların tartıştığı karar yalnızca Demirtaş kararı oldu. Demirhan kararı ise neredeyse hiç konuşulmadı.

AİHM, Demirtaş / Türkiye (No. 4) kararında, yargı bağımsızlığının sistematik biçimde zedelendiğini, tutuklamanın “yasal görünümlü siyasi tasfiye” aracı haline geldiğini vurguladı. Bu durum “autocratic legalism” (otoriter hukukçuluk) kavramının somut örneği olarak tanımlandı. Kararda Türk yargıç Saadet Yüksel’in ikincillik ilkesi gereği ulusal yargıya saygı gösterilmsini gerektiğini savunan karşı oyu da otoriter yargısal pratiklere örtülü meşruiyet kazandıran tehlikeli bir eğilim olarak eleştirildi.

Karar, bir yandan bireysel hak ve özgürlüklerin, diğer yandan yargı bağımsızlığı ve siyasî iktidar ilişkilerinin sınırlarını tartışmaya açtı. Bu nedenle hem içerik hem sembolik değer bakımından büyük yankı uyandırdı, uyandırmalıydı.

Demirtaş’ın ve ailesinin, yakınlarının hayatından 9 yıl haksız şekilde çalındı ve tahliye edilmediği her saniye özgürlük gaspı devam ediyor. Bireysel hukuki değerlendirmem, kamu görevlileri eliyle TCK m. 109’da tanımlanan “Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu” işlendiği şeklindedir.

Buna karşılık aynı gün kesinleşen Demirhan ve Diğerleri / Türkiye kararı, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) dönemi ve devamında yapılan, halen devam eden “FETÖ/PDY” üyeliği gerekçeli yargılamalarda cezaların kanunî dayanaklardan yoksun biçimde verildiğini, dolayısıyla AİHS’in 7. maddesi anlamında “kanunsuz ceza olmaz” (nullum crimen, nulla poena sine lege) ilkesinin ihlal edildiğini belirtti.

Aslında kanunilik ilkesinin ihlalini Yüksel Yalçınkaya başvurusunda 26 Eylül 2023’te verdiği büyük daire kararıyla belirten AİHM, sorunun sistemik olduğunu, onbinleri ilgilendirdiğini kararında yazmış ve Yalçınkaya kararı sonrasında tam 9800 benzer başvuruyu hükümete tebliğ etmişti. Demirhan ve diğerleri kararıyla 239 kişi hakkında daha benzer kararı........

© Serbestiyet