menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir demokrasi ve mücadele alanı olarak “ahlâklı denetim”

30 2
monday

[27 Ocak 2025] Enis Doko’nun “Kartalkaya trajedisi: Kader ve ahlâksız kapitalizm” (24 Ocak) yazısından yola çıkan “Ahlâksız kapitalizm, ahlâklı denetim” (25 Ocak) yazımda, içsel değerleri bakımından ahlâklı kapitalizm diye bir şey olamayacağını savundum. Çünkü kâr hırsının sınırı yok. Bir kere özel mülkiyet geliştikten ve piyasa ekonomisi her yeri kapladıktan sonra, dur durak bilmeyen bir dürtü. Hiçbir kapitalist kendi iradesiyle kanaatkâr olmaz. Durup dururken, azamî değil de makul veya idare edecek bir kâr haddiyle yetinmez. Hep daha fazlasını ister. Bu uğurda yasal ve yasal olmayan bütün yolları dener. Ya iktisat teorisinde “serbest rekabet” diye tarif edilen ortamın, ve/ya (onunla da örtüşüp birleşen) kapsamlı bir kurumlar ve yaptırımlar dizisinin gücüyle, kuşatılabilir, kısıtlanabilir, frenlenebilir. Bir ölçüde kontrol altına alınabilir.

Yazımda buna kestirmeden “denetim” dedim; gene iktisattaki daha teknik adıyla “regülasyon” da diyebilirdim. Savım şu: Kapitalizmin kendisinin ahlâklı olması beklenemez; ahlâklı olması gereken, ahlâklı olmasını bekleyeceğimiz, denetimdir. Burada denetim kavramını çok makro planda kullandığım açık. Grand Kartal Oteli’ni belediye mi, valilik mi, bakanlık mı denetlemeliydi (ya da kim denetlemediği için öncelikle suçlu) değildi kastım. “Piyasa dışı”nı; ekonomiden ayrı (siyasî, hukukî, sosyal, kültürel, medyatik) bütün düzenlemeleri kastediyordum.

Okuyuculardan, yukarıda spot’ta özetlediklerime benzer sorular geldi. Bir bakıma hepsi haklı, çünkü 25 Ocak’ta Enis Doko’ya düştüğüm o ilk kısa notta, denetim halkasının kendisini, olabilirlik koşulları (conditions of possibility) açısından mercek altına almadım. Sadece sonlarda, bu denetimin (denetimi yerine getirmesi beklenecek kurumların) ahlâklı da ahlâksız da olabileceğine işaret ettim. Ayrıntısına girmedim. Kapitalizmin görece ahlâklı denetimine İskandinav ülkelerini, görece ahlâksız denetimine (son fecaat bağlamında) Türkiye’yi örnek gösterdim.

Yani ekonomi-dışı denetime, hukuka, siyasete, bu arada devlete, hattâ medyaya, illâ ahlâklı olacaklarına, ahlâklı bir denetim oluşturacaklarına a priori güvenebiliriz diye özetlenebilecek hiçbir kredi vermedim. Tam tersine, bunun hiçbir garantisi olmadığı ve olmayacağını düşünüyorum. Tek söylediğim, beğensek de beğenmesek de bunun başka çaresinin olmadığı. Çünkü kapitalizmsiz yapamıyoruz. Çünkü bütün kötülük, eşitsizlik ve dengesizlikleri içinde, gene de “kıt kaynakların farklı üretim dalları arasında etken [efficient] dağılımı” (Lionel Robbins) bakımından insanlığın bulup çıkarabildiği en üstün ekonomik sistem. Verimlilik artışları ve sermaye birikimini sürekli kılıyor. Kapitalist sınıfın (burjuvazinin) muazzam kârlarının bir bölümü de er geç aşağılara doğru çökelip toplumun kalanına yayılıyor, zaman içinde yükselen bir genel refah seviyesini mümkün kılıyor. Evet, 19. yüzyıldan günümüze bu müthiş eşitsizliklerle gerçekleşti, adalet ve hakkaniyet açısından büyük tepkiler doğurdu. Ama bu tepkilerden hareketle, özel mülkiyetin ve piyasa ekonomisinin olmadığı, tümüyle farklı bir “üretim tarzı” yaratma girişimi de kayalara tosladı. Sovyetler........

© Serbestiyet


Get it on Google Play