menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

MacIntyre, ahlak anlayışımı nasıl değiştirdi?

14 8
26.05.2025

Birçok insan felsefeyi tamamen entelektüel bir egzersiz veya soyut bir teorik disiplin olarak görür. Oysa felsefe, iyi yapıldığında, nasıl yaşadığımızı, kendimizi nasıl gördüğümüzü ve çevremizdeki dünyayla nasıl ilişki kurduğumuzu şekillendirir. Kendi felsefi yolculuğumu derinden etkileyen düşünürlerden biri, yakın zamanda (21 Mayıs 2025) vefat eden, çağımızın en önemli ahlak felsefecilerinden Alasdair MacIntyre’dı. Onun çığır açan eseri After Virtue (Erdemin Peşinde) benim bakış açımı değiştirmede çok önemli bir rol oynadı. Modernist bir ahlak teorisyeninden, klasik erdem ahlakına ve Sufizm gibi geleneklerde bulunan ahlaki vizyona değer veren birine dönüştüm. Bu yazıda, MacIntyre’ı tanımayanlara onun en önemli fikirlerinden bazılarını tanıtmak ve böylece sadece düşünme biçimimi değil, yaşamaya çalıştığım hayatı da şekillendiren bir düşünürü anmak istiyorum.

MacIntyre’ın felsefi projesinin merkezinde, modern ahlak düşüncesine yönelik kapsamlı bir eleştiri yatmaktadır. After Virtue adlı eserinde, günümüzün ahlak söylemini, bir zamanlar tutarlı bir ahlak dilinin sadece parçalarının kaldığı bir dünyaya benzetir. “Görev”, “hak” veya “adalet” gibi terimler hâlâ kullanılmaktadır, ancak bir zamanlar onlara anlam kazandıran ortak çerçeve ortadan kalkmıştır. MacIntyre’a göre, eski bir ahlaki geleneğin yıkıntıları arasında yaşıyoruz ve etik hakkında tartışma girişimlerimiz, artık insan iyiliği konusunda ortak bir anlayışa sahip olmadığımız için genellikle sonsuz anlaşmazlıklarla sonuçlanıyor.

Ona göre bu durum, Aydınlanma’nın gelenek, teleoloji (insan içsel bir amacı olduğu inancu) veya topluma atıfta bulunmadan ahlak için rasyonel, evrensel bir temel oluşturma girişiminin başarısızlığından kaynaklanıyor. Sonuç, nihayetinde gerçek bir ahlaki konsensüs oluşturmak için gerekli kaynaklardan yoksun olan soyut ilkelere (faydacılık, Kantçı görev ahlakı veya toplumsa sözleşme teorine) yönelme oldu. MacIntyre bunu duyguculuğun yükselişi olarak adlandırıyor. Duyguculuk ahlaki yargıların kişisel tercihlerin veya duyguların ifadesinden öteye gitmediği fikridir. Ahlaki tartışmalar duygu ifadelerinde dönüşmüş durumda.

Günlük yaşamda bu, bir tür ahlaki tutarsızlık olarak ortaya çıkar. Değerler veya adalet dilini kullanırız, ancak bu terimler, iyi bir yaşamı neyin oluşturduğuna dair ortak bir anlayıştan kopuk bir şekilde ortada dolaşır. Siyasi ve etik tartışmalar, her iki tarafın da kendi uyumsuz çerçevelerine başvurarak bir bağırışma ya da tartışma döngüsüne dönüşür. MacIntyre için bu sadece felsefi bir sorun değil, kültürel bir krizdir.

Yaşadığımız toplum duygulara atıf yapmak dışında ahlaki bir haritadan yoksun ahlaki faillerle dolu. Toplumun ana derdi verimlilik, üretkenlik ve yönetim. Erdem, karakter ya da anlam gibi kavramlar modern toplumda hiçbir öneme sahip görünmüyor. MacIntyre ama umutsuz değildi. Ahlakı yeniden kazanabileceğimizi düşünürdü. Bunu ona göre yeni bir sistem icat ederek değil, ahlaki muhakemenin bir zamanlar anlamlı olduğu geleneklere geri dönerek yapabiliriz.

Felsefe lisans mezunu olduğum yıllarda bende erdem gelenekleri hep aydınlanmadan sonra modası geçmiş ahlaki çerçeveler izlenimi oluşturuyoru. Doğrusu okumak için fazla zaman harcamaya değer olduklarını bile düşünmüyordum. Ancak MacIntyre’ın eleştirisi bende şok etkisi yaratmış, geleneksel düşünce ekollerine dönüş yapmamda etkili olmuştu. Felsefi analizde faydacı ahlakı hala çok kıymetli bulsam ve kullansam da erdem ahlakının önemi noktasında beni ikna etti. Tabi İslam felsefesi (Meşailik) ve Tasavvuf gibi bizim erdem geleneklerimize de ilgimin yeniden canlanmasında önemli rol oynadı.

MacIntyre’ın modernite eleştirisi, soyut ahlak teorisinin ötesine geçer. Analizini, günlük hayatımızı şekillendiren sosyal ve politik yapılara, özellikle de modern Batı’yı tanımlayan liberal kurumlara kadar genişletir. MacIntyre’a göre liberalizm, yalnızca bir siyasi ideoloji değil, bireysel özerkliği, usul tarafsızlığını ve ortak amaçlar olmadan seçim yapma özgürlüğünü ön plana çıkaran bir ahlak çerçevesidir. Ona göre bu ise hem sürdürülemezdir hem de yıkıcıdır.

MacIntyre’a göre modernite, bireyi........

© Serbestiyet