Hep sizde mi olacak, biraz da bize faşizm (2): ABD faşizminin dinamikleri
Emekçilerden kesilen pay hemen milyarderlerin kesesine gani gani akmaya başlıyor ve çok düşük tutulan hesaplama tahminleriyle Amazon sahibi Jeff Bezos 2023-2024 arası sadece kazancına bakılırsa her bir saat kasasına 1,2 milyon dolar katıyordu. Facebook sahibi Zuckerberg saatte 1,25 milyon dolar yaparken, Microsoft sahibi Gates her bir saat 44,6 milyon dolar kazanıyordu. Ama dahası var, yatırımcı Warren Buffet geçen yıl her bir saat 62 milyon doları alıp kasaya yatırıyordu. Tesla’nın sahibi Elon Musk ve Microsoft’un eski CEO’su Steve Balmer, ya da saatte 42 milyon doları cebe indiren Larry Ellison gibi sayıları giderek artan milyarderleri daha burada anmıyoruz bile.[1] Bu tekelci kapitalist şirket sahipleri yaşamlarını şansa çekemezler ve sevsin ya da sevmesinler Trump’ın peşinde yerlerini alıp avuçları patlayıncaya kadar alkış koparıyorlar.
Ders kitabı tanımlarına göre bile zaten klasik faşizmin tanımlarından birisi bu değil mi? Yani şirketlerle devletin artık ayrılamaz şekilde birleşmesi. Ama bu birleşme zaten kapitalizmin emperyalist evreye girişini de betimleyen gelişme ayracı da değil miydi? Bu gelişmenin ise en uç noktasını teşkil eden ABD’de faşizme geçiş döneminin bu kadar normalce başlaması kimseyi şaşırtmamalı. Bütün klasik faşizmlerde sermayenin kaymak tabakası devletle iş birliği halinde güçlenmişlerdir. Devlet de kendisini sınıflarüstü göstermek tiyatrosuna bir de bu tekelci finans ve diğer sermaye gruplarıyla daha bir sıkı fıkı olmak perdesini ekliyor ve artık bunu örtmek teşebbüsünde bile bulunmuyor günümüz faşizmlerinde.
Trump başkanlık töreninde milyarderler protokolde atanmış/seçilmiş bakanların bile önünde yer alarak Amerikan faşizminin, oligarşisinin önemini gösteriyorlar
Kapitalizmde şirketlerle devletin ilişkisi, dışkıyla koku gibi, pirinçle beyaz gibi, birbirinin içinde olup, kimin kime hükmettiğini anlamak zordur. Yıllardır Trump’a karşı olan Amazon milyarderi Bezos, Trump’ın seçilmesiyle hemen topukları arkasını döve döve “babişkosuna” koşup icazet dilenmişti. Hem de yine yıllardır Trump’ın ona hakaret ve onunla alay etmesine karşın! Daha birkaç yıl önce Trump Bezos’un karanlık işler çevirdiğini ve sahibi olduğu muhalif Washington Post gazetesine atfen kötü gazetecilik yaptığını söylemişti. 2016 yılında ilk seçim kampanyasını iyi anlatmadığı için milyardere yükleniyordu başkan. Washington Post, 20 gazeteciyi Trump’ın seçim kampanyasına görevlendirmiş, her konuşmayı, her demeci, her toplantıyı haber yapıyorlardı. Ama, Trump bundan rahatsız olup, “Her saat başı saçma saçma sorular soruyorlar Washington Post gazetecileri. Bu gazete Jeff Bezos’un oyuncağıdır. Gazeteyi neredeyse hiç para ödemeden satın aldı. Ve bu gazeteyi bana ve başkalarına karşı siyasi bir güç olarak kullanıyor. Bu gazeteyi kullanarak, Amazon’u yapılması gerektiği gibi vergilendirmesinler diye Washington’daki siyasetçilere baskı yapıyor”[2] diyordu. Buna karşı Bezos Trump’ı kendi uzay roketine koyup uzaya atmayı önermişti. NASA ile milyarlarca dolarlık uzay kontratı olan Blue Origin adlı Bezos’un uzay şirketi Bezos’u ABD devletine bağlayan tek şirketi değil tabii ki. Daha önemli olan Amazon Bulut Bilgisayar Servisi Amerikan devletinin, ordusunun ve hem de istihbarat örgütlerinin bilgi işlem merkezi haline gelmiş durumda ve 8-10 milyar dolarlık kontratlarla devlete hizmet etmekte. Bu kontratların bir sabah canı sıkılan bir meczup tarafından iptal edilmesini hazmedemeyecek olan milyarderimiz, geçen seçimlerde yelkenleri indirmiş ve koşarak Trump’ın Florida’daki Mar-a-Lago’da bulunan 126 odalı, 5.810 metre karelik ve 1985’den beri Trump’a ait olan evine bir gece yemeğe gitmişti. Ama bu baş başa romantik geçmesi beklenen yemeğe, söylendiğine göre, davetsiz ani baskın yapan Elon Musk milyarderimiz, sanki sevgilisini başka biriyle yakalama hırsıyla yemeğe dalmış, güzelim yemeği mahvedip, sanki Bezos’a, “Onun bir milyarderi var, şekerim, sana ihtiyacı yok, hadi yallah!” der gibi masada soğuk bir suratla oturmuş.[3] Anlaşılan o ki, eski küfürler unutulmuş, Amerika’nın en zenginlerinden Bezos ile yeni başkan Trump, artık sarılıp dost olmuşlardı.
Yeni Zelanda’da Elon Musk’ın Tesla galerisinin girişinde faşizmle ilişkisi protesto ediliyor
Kendisiyle Trump’ın 2019 yılında “Jeff Bozo” (Palyaço Jeff)[4] diye alay ettiği Bezos’un gazetesi ise Bezos’un Trump’ın ayağına secde ederek ona para sunması karikatürünü reddediyor ve sanatçı bu yüzden işinden istifa ediyordu. Ama onlarca milyar dolarlık devlet kontratları mı önemli, devlet başkanının seni milyonların önünde “palyaço” diyerek ve daha bir sürü şekilde aşağılaması mı? Bir kapitalistin hangisini seçeceğini gayet iyi biliyoruz.
Hitler de başa geldiğinde bir palyaço olarak görülmüş ama kapitalist şirketlerin ve politikacıların desteğiyle faşizmi dünyayı tehdit eden bir hale getirmişti.
Trump daha işe başlamadan bile yepyeni bir bakanlık kurmuş, başına da serveti bu günlerde trilyon dolara yaklaşan milyarderimiz Elon Musk’ı getirmişti. Bu yeni bakanlığa da “Hükümet Verimliliği” adını vermiş. Tesla, Uzay Araştırmaları ve bir sürü şirketin de aynı zamanda başında bulunan Elon Musk’ın bir de bakanlık seviyesinde iş görmesinden anlaşılacağı gibi, demek ki hiçbir işin başında falan da değil, yani hiçbir işi yürütemiyor ama milyarlarca dolar maaş alıyor bu milyarderimiz. Yeni görevinde Musk’ın tek yapacağı şey kısıtlama yapmak, emekçileri iliklerine kadar sömürmenin teknolojisini uygulamak ve işçileri işten çıkartmak. Bunda uzman olduğunu söyleyebiliriz. Tesla fabrikalarını tam da COVID-19 pandemisinin tavan yaptığı günlerde tam hız çalıştıran Musk, işe gelmeyen ya da geç kalanları işten atıyordu. Hastalık, ölüm, pandemi, salgın, kârın önüne geçemezdi. Onun bu uygulamasına hayran kalan Trump, şimdi aynı şeyi devlet dairelerinde de uygulaması için Elon Musk’a iş verdi. Ancak, daha tam olarak devlet işlerine hâkim olamayan bu Güney Afrikalı milyoner ailenin şımarık çocuğu ilk hedef olarak Amerikan dolarının kuruşlarına hücum etmekle işe başlamayı yeğledi. Yemedi, içmedi, oturdu gece gündüz bir kuruşun (penny) basılmasının kaça mal olduğunu hesaplayıp, değerinin bir kuruş olmasına rağmen, bası masraflarının üç kuruş olduğunu hesaplayıp bu “korkunç” masrafla uğraşacağını gururla duyurdu.[5] Hani derler ya, dostlar alışverişte görsün. Ama daha işe başlayalı birkaç gün oldu, saldırılarının dozunun artacağı muhakkak.
Ne gariptir ki, “verimlilik” için işe aldığı Musk her bir kuruşun yapım-basım maliyetini hesaplayadururken, Trump bir gece (24 Ocak) birdenbire 17 tane devlet yatırımlarını denetleyen, yolsuzluk olup olmadığını araştıran, masrafların yerinde olup olmadığına bakan görevliyi işinden attı. Bu attıkları denetleyiciler Pentagon’da, devlet dairelerinde, silahlı kuvvetlerde ve İçişlerindeki harcamalara bakarak “verimlilik” üzerine araştırma yapan uzmanlardı.[6] Faşist devlet anlayışında verimlilik ölçümü askeri harcamalar, polis, istihbarat ve devlet tarafından yapılan suikastlar, darbeler, işkenceler için işlemez. Sağlık, eğitim, altyapı bakımı, yaşlı bakımı, çocuk geliştirilmesi servisleri, kütüphaneler, toplu taşımalar, parklar, orman bakımları, itfaiyeler için yapılır kısıtlamalar.
Bezos’un gazetesi Washington Post’ta reddedilen karikatür, Bezos’u dizleri üzerinde Trump’a paralar sunarken resmediyor. Yayımlanmadığı için de çizer gazeteden istifa ediyor. Pek çok TV kanalına sahip Disney’in Miki’si de yerlerde Trump’a secde etmekte ve öteki iş adamları ve gazete sahipleri de bu secdede yerlerini almaktalar
Faşizmde sokak şiddeti vazgeçilmez bir öğe olarak öne çıkmaktadır. Çeteler, militanlar, sokak dayıları, silahlı güruhlar faşizmin sokakta disiplinini sağlayan bir yan, yedek kolluk gücü olarak göreve getirilmekteler. Bunun Amerikan tarihinde en bariz örneği geçmişte KKK adıyla bilinen ırkçı, beyazların örgütüydü. Gündüz hâkim, polis, banker, dükkan sahibi, öğretmen olarak çalışanlar gece kafalarına yastık kılıfları örterek siyahilerin evlerine baskın yapıp, kırbaçlıyor, uzuvlarını kesip ağızlarına tıkıyor, en yakın ağaca asıyor, sonra da cesedi asılıyken yakıyorlardı. Ya da ailelerin evleri ateşe veriliyordu. Pek çok kasabada beyaz halkın çoğunluğu bu apaçık bilinen sır örgütünün içindeydi. Bugün yeraltı örgütleri bu kadar bariz değilse bile tam teşekküllü milisler olarak görev başındalar. Geçen yıl Kaliforniya’da Antioch şehrinin polislerinin teşkilat telsiz ve ağlarında açıktan siyahilere karşı kullandıkları ırkçı küfür ve dile tepki duyulunca güya şok yaratmıştı, sanki kimse bilmiyor, duymamış pozları ilk birkaç günden sonra da unutulmuştu. Los Angeles’taki polislerin yüzde 70’inin bir gizli ırkçı polis yeraltı örgütüne üye oldukları bilgisi uzun zamandır bilinir. Ardı ardına azınlıklar, siyahiler ve özellikle Trump sonrası arşa çıkan göçmenlere saldırılar zaten ırkçılıkla donanmış insanların giderek düşen yaşam standartlarına bir günah keçisi arama telaşından dolayı. Nerede yaşam şartları zorlaşırsa ırkçılar hemen bir “göçmen sorunu” bularak her türlü sorunlarını üzerine yıkabilecek bir günah “göçmen” keçisi bulurlar. Trump ise bu ateşin üzerine memnuniyetle benzin bidonlarıyla koşuyor, yayıyor ve saldırıları normalleştiriyor. Bütün seçim konuşmalarında yalan söyleyerek, azınlıkları, ama özellikle de göçmenleri Amerika’daki suçların merkezine koyup, halkı göçmenlere karşı kışkırtarak bu ırkçı saldırıları desteklemeyi asla unutmadı.
Elde bayrak meclise........
© sendika.org
![](https://cgsyufnvda.cloudimg.io/https://qoshe.com/img/icon/go.png)