menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mücadelede yeni bir yükseliş dönemine girerken*

15 1
22.09.2025

“Türkiye siyaseti yeniden şekillenirken sosyalist strateji” dosyasındaki diğer yazılara ulaşmak için tıklayınız.

Sendika.Org’un açtığı gündemler ve tartışmalar mücadeleye katkı yapan değerli çabalardır. Emek verenlerin emeğine sağlık. Bu tartışmaların hareketin gerçek sorunlarını bilince çıkartacak ve örgütsel sonuçlar üretecek derinliğe ulaşması dileğiyle…

“Türkiye siyaseti yeniden şekillenirken sosyalist strateji ne olmalı” başlıklı tartışma çağrısında; “İşçi ve emekçilerin bağımsız siyasi hattını kurmak… işçi sınıfı ve toplumsal müttefiklerini baş döndürücü siyasi gelişmeler karşısında izleyici olmaktan çıkaracak devrimci alternatifi görünür kılmak… Sosyalistlerin bir öncülük iddiası yok mu?” vb. tespit ve sorular devrimci hareketin yakın geleceğini tayin edecek iki başlığı tartışmanın odağına çekiyor; önderlik sorunu ve yeni konjonktürde bağımsız siyasi hattın inşası.

Önünde patinaj yaptığımız sorunumuz budur ve çuvaldızı kendimize batırmadan sorunu hak ettiği düzeyde tartışmak mümkün olmayacaktır. Eksiklerimizi öne çıkartırken, tüm bu sürecin parçası olduğumuzu ve devrimci harekete dönük her tutarlı eleştiriyi özeleştiri kabul ettiğimizi belirtmek gerekir.

Diğer bütün teorik, politik, taktik sorunlardan öte, önderlik sorunu; çağrının özgün ifadeleriyle “direniş fraksiyonlarını birleştirme ve öncülük etme” sorunu, devrimci hareketin iddiasını ve varlık gerekçesini oluşturuyor. Elbette önderlik sorununu; “diğerlerini eleyip öne geçecek” iradenin nitelikleri bakımından değil, kolektif ve birleştirici önderliğin inşası olarak ele aldığımızda, tartışmanın mücadeleye katkısı olabilir.

Türkiye Devrimci Hareketi, neredeyse yarım asırdır bütün kahramanca mücadelelere rağmen, toplumsal muhalefeti birleştirme ve devrimcilerin birliğini sağlama temel görevlerinin –diğerlerini geçerek ya da birleştirici önderlikle– üstesinden gelememiş ve bu durumun yarattığı sonuç olarak “örgütçülerin örgütsüzlüğü” mücadelenin önündeki en önemli engellerden birisi haline gelmiştir.

Her yapı kendi ölçeğinde bir dönem, bir taktikte veya bir alanda mücadele adına geçici başarılar elde etti. Fakat neredeyse yarım asırdır bütün olarak devrimci hareketin önderlik sorununda gerilemesi durdurulamadı. Dolayısıyla hareketin bütününü kapsama ufku giderek silikleşirken, kendini var etmeyi temel alan, geleneklerine ve aidiyetlerine kapanmış, dar grupçu önderlik anlayışı ve birbirine siyaset yapma tarzı yapısal nitelik kazandı. Örgütsel kopuşlar ise, hareketin bütünsel sorunlarıyla yüzleşmeden, kendisinin de sorunun ve çözümün parçası olduğu gerçeğini ihmal ettiği oranda sorunu yeniden üretmekten kurtulamadı.

Önderlik iddiasıyla toplumsal hareket arasındaki asimetrik ilişki, en çarpıcı biçimde Gezi isyanında ortaya çıkmıştı. İsyan devrimci harekete mücadelenin ihtiyaç duyduğu asgari önderlik düzeyini gösterirken; aynı zamanda birleşik siyaset yürütme ve “örgütçülerin örgütsüzlüğünü” aşma bakımından yapılmış en ciddi uyarıydı. Fakat Suruç ve Ankara katliamının ardından tüm yapıların irade beyanına rağmen bir anti-faşist cephe kurulamadı. 2016 sonrası faşizme karşı mücadele eden kadınların, gençlerin, işçilerin, emekçilerin, doğasını ve yaşam tarzını koruyanların mücadelelerinin bağımsız bir siyasi hatta yan yana getirilmesi ve birleşik bir siyasi irade yaratılması gerektiğinde de hareketin saflarından bir yanıt geliştirilememişti. Giderek önderlik yapılacak dinamiğin arkasına takılan bir “toplumsal hareketleşme” pratiği hakim oldu ve nihayet 19 Mart’ta, toplumsal muhalefet bir kez daha meydanları kuşatırken devrimci hareket büyük oranda “izleyici” konumda bulunuyordu. Gelinen aşamada ise, politik önderliği açık ya da örtük olarak CHP’ye havale eden kimi yaklaşımların devrimcilik adına savunulduğunu görüyoruz.

Diğer yandan; 2000’lerden itibaren Kürt Özgürlük Hareketi’nin birleşik mücadele temelindeki adımları devrimci hareketin sadece ittifak içinde olanlarının değil, tümünün hareket kabiliyetini, politik etki alanını, kitleyle temasını genişleten bir zemin yaratmıştı. Birleşik mücadele “devlete seçim kaybettiren” 7 Haziran 2015 başarısını üretti ve faşist rejimin karşı darbesine kadar da genişlemeye devam etti. Fakat devrimci hareketteki örgütsüzlük aşılamadığı ve benzer bir önderliği havale etme durumuna düşüldüğü için, genişleme sürdürülemedi ve parlamenter alanda vekillik düzlemine sıkışmış bir ilişkiye daraldı. Gelinen noktada Kürt Özgürlük Hareketi’nin başlattığı yeni süreç, halkların stratejik ittifakını yeniden tariflemeyi zorunlu kılan köklü değişimler dayatmaktadır. Bu gerçekliğe göre halkların stratejik ittifakının daha ileri bir enternasyonalizm tarifiyle yeniden inşa edilmesi görevi devrimci hareketin önünde durmaktadır.

Kuşkusuz hiçbir yapı geleceğe kendisini olduğu gibi taşıyamaz, geçmişteki pratiğiyle gelecekte daha büyük sonuçlar alabileceğini bekleyemez. Hareket sıkıştığı ara durumdan, sürdürülebilir olmayan mevcut tarzdan çıkmak zorundadır. Bütün yığınağını parlamenter alana yapmak gibi revaçta olan eğilimler çözüm olmaktan uzaktır. Toplum çok derin bir yoksulluğun, işsizliğin geçinememenin, toplumsal çürümenin ve siyasal baskının kuşatması altındadır. Önümüzdeki süreci 40 yıldır bastırılmış, enerji biriktirmiş ve hangi biçimlerde kendisini göstereceği belli olmayan toplumsal hareketlerin belirleyeceğini öngörmek kehanet değildir. Bu dinamikle devrimci hareketin ilişkisi Gezi isyanıyla ilişkisi gibi olamaz. Kitle hareketi “önderlik sorununu” kendiliğinden çözemez.

Mevcut tablo Devrimci Hareketin bir döneminin artık kapanmakta olduğu ve yeni bir dönemin eşiğine gelip dayandığının göstergeleridir. Hareketin geleneğini geleceğe devrimci tarzda taşıyabilmesinin ve “önderlik sorununa” çözüm olabilmesinin yegâne koşulu; devrimci hareketi bir bütün olarak ele alan ve tüm potansiyellerini harekete geçireceği köklü bir yeniden yapılanmaya gitmesinden geçiyor. Bu basitçe örgütlerin birliği değil; iç içe geçmiş ve eş zamanlı mücadele yürütülmesi gereken; demokrasi güçlerinin birliği sağlama görevini, bir taktik disiplin etrafında mevcut yapıların ve çevrelerin koordine olmasını ve nihayet devrimcilerin birliğini sağlama temel hedeflerini içeren kompleks bir görevdir.

Toplumsal muhalefetin faşizme karşı mücadelede asgariden azamiye doğru birliğini sağlamak üzere bir barış ve demokrasi cephesi kurmayı içinde bulunduğumuz gerçeklikte fazla gerekçelendirmeye ihtiyaç yoktur. Yalnızca cephenin esas olarak toplumsal alanda ve meclisler üzerinde yükselecek bir örgütlenmeyle kurulması gerektiği geçmiş deneyimlerden çıkartılacak en önemli derstir. Halen birçok yerelde etkin olan il /ilçe Emek Demokrasi........

© sendika.org