menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Süren operasyonlar: İslamcı faşist iktidarın “iç cephe tahkimatı”

15 0
01.03.2025

Malum olduğu üzere “Türk Devlet aklı” bir süreden beridir “iç cephenin acilen tahkimi” ve Kürt-Türk ittifakına gidilerek “iç barışın” sağlanması şeklinde formüle edilebilecek yeni bir politik strateji benimser oldu. Oysa bu sömürgeci-ilhakçı faşizan odak yıllardır, “Pençe Kilit” vb. fantastik isimli imha savaşlarıyla “ha bugün ha yarın, bu işi savaş yöntemleriyle kökünden halletmekte kararlıyız” vaatleriyle toplumu zehirlemekle meşguldü. Fakat özellikle BOP kapsamında Ortadoğu’nun yeniden dizaynında Aksa Tufanı Operasyonu’nu “ayağa gelmiş eşsiz fırsat” olarak değerlendirerek, oldukça agresif bir karşı atakla harekete geçen ABD-İsrail yayılmacılığı karşısında pozisyon alabilmek için işte böylesi bir “makas değiştirme” gereği duydu.

Ancak somut pratikte de görüleceği gibi bu yeni politik stratejinin gereği olarak ihtiyaç duyulan “iç barışın sağlanması” ile “iç cephenin tahkimine” yüklenen muhtevalar birbirinden ayrışan farklılıklara sahip. Elbette iç barışın sağlanması da iç cephenin tahkim edilmesinin bir unsurudur. Ancak burada böyle değil. Devletin bu somutta iç barış ile hedeflediği sadece ihtiyacını duydukları Kürt-Türk ittifakının oluşabilmesi için Kürtlerle savaşı sonlandırıp, barışmaktır. Bu, elbette ihtiyaçlarını duydukları iç cephe tahkimatının sağlanmasında çok belirleyici stratejik bir unsurdur. Fakat ne var ki Türkiye ve K. Kürdistan bütününde yaşanan ekonomik krizin var ettiği keskin sınıfsal çelişkiler, çok ciddi sosyal hoşnutsuzlukları barındığından; istenen o iç barışı da dolayısıyla da iç cephenin tahkim edilmesini de imkânsız kılıyor.

Devlet, farklı karakterli bu iki çelişmeden birinin “barışına” belli tavizler vererek ulaşabiliyor ve böylece onu iç cephenin tahkim edilmesinin kolaylaştırıcı unsuru olarak kullanabiliyorken; diğer çelişmedeyse aynı yöntemle aynı sonuca ulaşması mümkün olamıyor. Çünkü bu çelişmeyi yumuşatıp, kabul edilebilir bir uzlaşı ile bir süreliğine de olsa, onu da “iç barışın” bir unsuru haline getirme şans ve imkanlarına sahip değil. Ama varsayılan o dış tehdide karşı ille iç cephenin de bir şekilde tahkim edilmesi gerekiyor. “Güzellikle” olmuyorsa; geriye kalan en klasik yol olan zor yoluyla yapmaktır.

Nitekim yapılmakta olan da budur: Her türlü “hukuk dışı” ve anti demokratik yol ve yöntemi kullanarak, kolluğu ve yargıyı bir sindirme aygıtına........

© sendika.org