menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Neden Türk Devleti’nin zorunlu askerlik dayatmasını reddediyorum?

7 0
04.02.2025

Bunun iki temel nedeni var:

Birincisi benim ideolojik-siyasi görüşlerimden ötürüdür. Altmış beş yıllık yaşamımın denilebilir ki üçte ikilik kısmı bu devlet ve sistemiyle mücadelede geçmişti. Bu sürenin toplamda dört buçuk ayı işkenceli sorgularda, otuz yılı ise hapishanede ve yine işkence ve baskılar altında geçmişti. İki kez idam cezasıyla yargılanmış ve bu ceza ağır müebbet ceza olarak onaylanmıştı. Bunun yıl olarak karşılığı otuz altı yıldı.

12 Eylül Askeri Darbesi koşullarında hapishaneler askeriyeye bağlıydı. Faşist ve sömürücü bir devlete ve sisteme karşı mücadele yürütmüş olduğundan ötürü alıkonan biz siyasi tutsaklara asker muamelesi yapılmak istenirdi. Buna uygun olarak da zorla İstiklal Marşı söylettirilmeye, asker ve komutanlara selam verdirtmeye ve “komutanım” dedirtmeye, yemeğe otururken dua ettirilmeye ve yemekten sonra da minnet ifade ettirilmeye çalışılırdı. Erkek tutsakların saçları zorla sıfır numara kestirilir ve asker ve komutanlar karşısında, askeri bir duruş olarak, hazır olda durmaya zorlanılırdı. Keza zorla yat-kalk-sürün türü askeri eğitimler yaptırılmaya çalışılırdı. Yüksek volümlü hoparlörlerden İstiklal Marşı ve diğer ırkçı-faşist marşlar dinletilirdi. Bunlara uymayanlar akla hayale gelmeyecek türden işkence ve baskılara maruz kalırdı. Bu baskılara karşı belki de yüzlerce kez açlık grevleri ve birçok kez de ölüm oruçları gerçekleştirmek zorunda kaldı sol-sosyalist ve komünist tutsaklar. Ve bu döngü yıllarca devam etti.

İşte yıllarca bütün bu zorlama ve tamamen irade kırmaya ve biat ettirmeye yönelik uygulama ve dayatmalara karşı, kan ve can bedeli direnmiş bir sol-sosyalist ve komünist olarak ben, elbette ki sırf “her Türk vatandaşı askerlik yapmakla mükelleftir” kanunu gereği, gidip de yıkmak için mücadele yürüttüğüm bir devlete asker olarak hizmet etmem, edemem de. Çünkü bu benim kendimi ve ideallerimi inkâr etmem olur. Kaldı ki ben etnik köken olarak Türk de değil, Kürt ulusuna mensubum. Dolayısıyla da beni etnik kökenimle dahi kabul etmeyip, zorla Türk sayan böylesi ilhakçı bir zorbalığı da kabul etmem anlamına gelirdi.

Öte yandan aile kökeni olarak, Türk Devleti ve ordusunun bizlere empoze etmeye çalıştığı Sünni İslam mensubu değil, bunların “sapkın” ve “lanetli” saydığı, bizden yedi kişiyi katledenin cennete gideceğinin söylenegeldiği bir inanç olan Kızılbaş/Alevi mensubuydum. Ve ama kendim ise ta çocukluğumdan itibaren ateisttim. İşte böylesi birine zorla, kendi dini kural, dua ve ritüelleri dayatılacaktı “askeri mecburiyet” olarak.

Ve bütün bunlara uymamam halinde de hem askeri disiplinsizlikten hücre cezalarına çarptırılacak ve askerlik süresi de her seferinde, verilen cezalar miktarında uzatılacak ve hem de milliyetçi-dinci faşist ve gerici yobaz asker ve komutanların fiziki ve psikolojik şiddetine maruz bırakılacaktım. “Komünist ve dinsiz” yaftasıyla ekstradan toplumdan tecrit edilecektim. Ve keza bu iki sıfattan ötürü “katli vacip” sayılmış olacağımdan; bir yobazın veya milliyetçi bir faşistin hışmına uğrayarak katledilecektim. Diğer tüm vakalarda olduğu gibi; “kaza süsü” verilecek veya “intihar etti” denilerek, faili meçhuller listesine eklenecektim.

Kaldı ki sadece ideolojik-siyasi inanç ve görüşlerimden ötürü hedefe konmuş olmayacaktım. Çünkü devlet beni, “devlete baş kaldırmış ve devletin askeri ve polisiyle silahlı çatışmalara girmiş ve onlarcasını........

© sendika.org