menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Onlar Külkedisi değil ki!

9 1
30.03.2025

Yağmur çiseliyor, işçiler sabahı doğurmak için İstanbul’da altı koldan; Topkapı, Edirnekapı, Kurtuluş, Beşiktaş, Köprü ve Cağaloğlu’ndan yollara düşmüş. Onlar yürüdükçe, sokaktakilerden alkış, balkonlardakilerden konfetiler, serpantinler, çiçekler yağıyor. Alkışladıkları işçilerin vakur edaları, farkında oldukları güçleri ve haklarını almak için “buradayız” deme cesaretleri. İşçi semtlerinden geçerlerken “bu rikkat” karşısında gözyaşlarını zapt edemeyenler olur! Ah hele o Taşlıtarla, Zeytinburnu ve Gültepe mıntıkalarından gelen işçiler yok mu? Üstlerinde ne bir palto ne bir pardösü ne bir kazak… 1961 yılının son günüdür… Gecesi yılbaşı…

“800 kuruşa et – Yaşamaya gayret et” yazar işçinin pankartında. “Sefalet cemiyetin ahlakını yok eder” diye yazmıştır bir diğeri. “Yaramızın ilacı grevdir” pankartını “Grevi suç sayan zihniyet suçludur” pankartı izler, onları da şu pankartlar: “Herkesin sahanında et kaynar – İşçinin sahanında dert kaynar”, “Derinlik 640 metre – Yevmiye 650 kuruş”, “Sosyal adalet istiyoruz”, “Kimimiz çalıştık – Kimimiz yedik – Kimimiz nutuk söyledik”, “Göbeğimiz yok ki kemerlerimizi sıkalım!”, “Mebusa zam – İşçiye gam”, “Patronlar Kadillaklı – İşçiler yalınayaklı”, “Eti kasapta, meyvayı manavda görüyoruz”, “Maaş 350, kira 150, halimiz belli”, “Sosyal haklar tartışma konusu olamaz” … ve nicesi… “Bu vatanda nimet de külfet de müşterektir…”

Başörtüsünün önünden çıkan beyaz saçları dalgalanmış rüzgârla… Elinde pankartı, üstünde “İnsan gibi yaşamak” yazılı… “Maluliyet aylığı 120 – Ev kirası 150 lira” yazılı pankartı da bir kadın işçi taşır. 50’sinde ya var ya yok. Hemen arkasında yine kadın işçiler. Başlarında eşarpları. Annemiz, teyzemiz gibiler… Karşı komşumuz… İçimizden birileri…

Türkiye’nin dört bir yanından gelen işçilerin Saraçhanebaşı’na varıp da meydanı hıncahınç doldurduklarında saat 10.30’dur. Daha sonra gelen işçilerdir karşıdaki İtfaiye Meydanı’na taşanlar ve yolları kaplayanlar… Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk kitlesel işçi mitinginin yeridir Saraçhane. O gün bugündür üretenlerin gücüdür oradan yankılanan. Atalarımızın, analarımızın ayak sesleri, kalp atışları orada bekler “mutlaka bir gün”ü… Haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı, özlenen adalete kavuşmanın pınarbaşıdır Saraçhanebaşı. Hani 1 Mayıs’tan 1 Mayıs’a paylaştığımız şiiri vardır ya Nâzım’ın,

Türkiye işçi sınıfına selâm

Selâm yaratana
Tohumların tohumuna
Serpilip gelişene selâm!
Bütün yemişler dallarınızdadır.”
(1)

diye başlayan… işte 31 Aralık 1961’deki mitinginden sonradır onu yazması… Nâzım’ın dizeleridir orada dolaşan… Saraçhane ruhundadır dayanışarak hak aramanın güzelliği…

O gün, Maden-İş Genel Başkanı olan Kemal Türkler kürsüden şöyle seslenir: “Bugün Türk işçisinin yıllardır beklediği hürriyeti tattığı gündür. Fakat kuru kuru hürriyet de bir mana ifade etmemektedir. En mühim hürriyet iktisadi hürriyettir. Türk işçisi patronun baskısından kurtulmadıkça bu memlekette iktisadi hürriyetten bahsedilemez.”

Tarihi Saraçhane Mitingi’nden fotoğraflar. Cumhuriyet Arşivi, 1 Ocak 1962

Öyle bir mitingdir ki konuşmalar yapılmış, artık 11.30’da miting biterken, o mitinge önce izin vermeyen, izin vermemekte direten zamanın valisi ve belediye başkanı Korgeneral Refik Tulga, Belediye’deki odasından mitingi takip ederken alandaki kürsüye fırlamış, işçiler şaşkınlık içinde kürsüye bakarken bir de ne duysunlar Tulga’dan: “Bütün dâvalarımız, hepimizin dâvasıdır ve hem Anayasa hem de Hükümet tarafından benimsenmiştir. Göstermiş olduğunuz intizamdan dolayı huzur ve iftihar duyuyorum!”

Peki sonrası ne? Sonrası tufan mı 1961 Saraçhane Mitingi’nin? Olur mu? Sonrası 1962 Açlar Yürüyüşü, 1963 “Kanunsuz” Kavel Grevi, 1967 DİSK’in kuruluşu… yükselen işçi hareketi…

Sonrası ne yazıktır ki darbeler…

Gençliğimde tıklım tıkış otobüslerde ön kapıda sıkışmış kalabalıktan yükselen şu sesi hiç unutmam: “Geriye doğru ilerleyelim beyler!”

24 Mart 2025… Bir gün önce 15 gündür yattığı hastaneden taburcu edilen arkadaşımın evini ısıtıp-toplayıp-süsleyip, yemeğini-yatağını yapıp, ona evinin kapısını açtıktan, geceyi ve ertesi günü de onunla geçirdikten sonra motora binip Beşiktaş’a vardığımda kararlıydım 30M’ye binmeye. Karşıdan gelsem vapura, Boğaz’dan gelsem motora binerim. Beşiktaş’a gelir, oradan da tabanlara kuvvet tırmanırım Akaretler Yokuşu’nu, varırım Teşvikiye’ye… Çok enderdir 30M’ye bindiğim, otobüsle çıktığım…

Sırtımda koca bir çantayla karşıdan karşıya geçecekken gördüm Dolmabahçe’den gelen araçların yolunun kesildiğini ve orada ellerinde pankartlarla bir kalabalığın beklediğini… O anda vazgeçtim otobüse binmekten! Hadi yan yeşil ışık! Bir karşıya geçişim var, sandım ki uçuyorum! Akaretler Yokuşu’nun başlangıcına vardığımda kalabalığın çoktan yokuşu tırmandığını gördüm. Vazgeçer miyim? Geçmem. Her zaman salınarak çıktığım bu yokuşu koşarak çıkarken artık kalabalığa iyice yaklaşıyor ve pankartlardaki sloganların kimini okuyabiliyor, atılan sloganları da duyabiliyordum. “İTÜ burada” ilk okuduğum pankarttı. “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” sesi bütün Akaretler’e yayılıyor, bir tek kaldırımdakiler mi alkışlıyor… pencerelere, balkonlara çıkanlar da alkış tutuyor, tencerelere, tavalara vuruyorlar, bir cümbüştür gidiyordu… Oh! Daha Akaretler bitmeden yakalamıştım işte kalabalığın en arka sırasını!

Gülümsedim. 2013 Mayısının “Merak etme anne ben arkalardayım” sloganı geldi aklıma… Ben artık olsa olsa, “Merak etme kızım ben arkalardayım” diyebilirdim. Yine de 19 yaşında mıyım, 66 mı derken, 19’da karar kıldım. Bir atak yapıp en arkadan içlerine değil ama vardım yanlarına… Bertolt Brecht’in hangi şiirini sevmiyordum ki onu sevmeyeyim, bayılıyordum… Sadece bugün değil, dün de önceki gün de sıra İstanbul’a gelmeden de sesim, ömrümce inandığımı ve dillendirdiğimi bütün gürlüğünce haykırdı: “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!” Üniversite öğrencisi kızlar, erkekler seslerini yaran sesimi duyup bana baktıklarında bir alkış koparttılar! “Bravo anne!” diyerek… Demek, 66 yaşındaymışım… Dolu dolu gülerek ben de alkışladım onları!........

© sendika.org