Antik goat: Flamma!
Sağ kolundan çok derin bir kesik almasına rağmen ayakta kalmayı başardı. Kan kaybediyordu ama rakibi ondan daha kötü durumdaydı.
Hayatın basit, değersiz ve önemsiz olduğu zamanın bu kesitinde, yaşamla ölüm arasındaki çizginin bir kağıttan daha ince olduğu bu mekanda, o yaşama tutunan taraftaydı. Rakibi ise bu hayat döngüsündeki son birkaç nefesini alıp verdi ve sonra göğsü kaskatı kesildi. Kazanmıştı… Rakibine galip gelmişti... Onu ölümün kucağına atarken, kendisi ölümü bir kez daha yenmişti.
Korkutucu görünümlü ağır delikli miğferini çıkardı. Esmer sakallı yüzü ortaya çıkmıştı. 29 yaşındaydı ama 50 yaşındaki bir insan kadar yaşlı ve yorgun gözüküyordu. Miğferi sağlam olan koluyla havaya kaldırdı.
Yirmi bin kişi, tek bir ağızdan onun adını haykırıyordu: FLAMMA! FLAMMA! FLAMMA!
Gurur ve mutluluk karışımı bir hisle gülümsedi. Ama bunun son gülümsemesi olduğunu bilmiyordu…
Nitekim kısa süre sonra yeniden arenaya çıkacaktı ve sakatlanan sağ kolu, yaşamla ölüm arasındaki kağıt kadar ince olan o tanıdık çizgide bu defa çizginin diğer tarafında kalmasına neden olacaktı.
***
Antik dönemde spor, ölümüne yapılırdı. Gladyatörler de ölümle dans eden dönemin sporcularıydı.
Bugün futbol stadyumları ya da basketbol sahalarına genelde arena diyoruz. Nedenini biliyor muyuz?
Arena Latince kum demektir. Amfitiyatroların zeminini kaplayan kum anlamında kullanılmıştır. Nitekim, bugünkü arenalarımıza da adını veren bu kum, gladyatör dövüşlerinde veya hayvan gösterilerinde kanı ve sıvıları emmek için zemine serilirdi. Zamanla ‘seyirlik mücadele alanı’ anlamına evrildi.
Roma’nın bitmek bilmeyen fetihlerinden geriye binlerce savaş esiri kalırdı. Bu tutsaklar,........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon