menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sınırlarda boğulmak

8 0
25.09.2025

Herkesin dilinde Sykes-Picot, sınır hassasiyetleri üzerine münazaralar, açıklamalar ve yazılar okuyorum…

Hudutlar üzerine romantize edilmiş meşhur sözler aklıma geliyor…

39. ABD Başkanı Jimmy Carter’ın “Bizi ayıran sınırlar ister çitler olsun ister ulusal sınırlar, hepimiz küresel bir toplumda komşuyuz” ve yine 44. ABD Başkanı Barack Obama’nın “Bizi sınırlarımız değil bağlarımız tanımlar” ifadeleri sadece aklıma ilk gelenler…

Aslında mevzu her ne kadar içinde insanî unsurlar barındırsa dahi devletlerin ve sermayenin çıkarları her daim üstün gelir ve geliyor…

Mevzuya geri dönelim ve sorumuzu soralım; “Neden hâlâ Sykes-Picot Anlaşmasının gölgesinde yaşıyoruz?”

Bugün Ortadoğu'da Sykes-Picot Anlaşması'na duyulan belirgin öfkenin başlıca iki nedeni var.

Bu kısmen iki emperyal gücün Ortadoğu'yu bölüşmesiyle ilgili olsa da, aynı zamanda İngilizlerin o dönemde Araplara vaat ettiklerinin de bir yansıması.

İngilizler, padişahların cihadının gücünü azaltmak için, Hz. Muhammed'in soyundan geldiğini iddia eden Mekke hükümdarı Şerif Hüseyin'e yaklaşmak için kurnazca bir plan yapmıştı.

Hüseyin, Osmanlı'nın Mekke'deki planlarından zaten emin değildi ve savaşın erken aşamasından itibaren İngilizlerle gizli yazışmalar yürütüyordu.

1915’in ortalarında Hüseyin, savaştan sonra bir Arap imparatorluğunun kurulması konusunda büyük taleplerde bulundu.

İngilizler başlangıçta onu görmezden gelmeye meyilliydi, ancak sonra onun aslında bu geniş Arap milliyetçileri ağında kilit bir oyuncu olduğu ve ona istediğini vermelerinin iyi olacağı yönünde istihbarat aldılar.

Bu, Sykes ve Picot anlaşmaya varmadan hemen önce, İngilizlerin Hüseyin’e çok büyük bir teklifte bulunduğu anlamına geliyordu: Hüseyin, bugünkü Ortadoğu'yu (Suriye, Lübnan, Irak, Ürdün ve o zamanki Filistin toprakları) kapsayan ve Arap Yarımadası'na kadar uzanan topraklara sahip olabilirdi.

Osmanlılara karşı bir isyan başlatırsa, ödülü bu olacaktı.

İsyan 1916'da başladı ve ardından sönmeye başladı. İşte tam bu noktada Arabistanlı Lawrence devreye girdi.

Lawrence koyu bir Fransız karşıtıydı ve isyanın diğer bir avantajının, eğer başarılı olursa, Fransa'nın Lübnan ve Suriye'de istediği toprakları elinden alması ve Süveyş Kanalı'ndan uzak durması olduğunu görebiliyordu. Büyük resme........

© Şalom