Teknopolar dünya
Teknopolar dünya fikri ilk ortaya atıldığından bu yana birkaç yıl geçti. Bugün, artık sadece ulus devletlerin değil, aynı zamanda sayılı teknoloji şirketlerinin ve onların etkili liderlerinin yön verdiği küresel bir sistemin tam ortasındayız.
Teknolojik altyapılar, dijital platformlar ve yapay zekâ hiçbir zaman tam anlamıyla kamunun denetiminde olmadı. Ama artık bu yapılar öyle bir noktaya geldi ki, sadece özel sektörün kontrolünde değil, aynı zamanda hayatın her alanının temelini oluşturuyorlar. Bu da sadece teknolojiyi değil, kapitalizmin işleyişini de kökten değiştiriyor. Piyasa rekabetinin yerini platformların egemenliği alıyor, açık sistemler kapalı dijital ekosistemlere dönüşüyor. Ortaya çıkan tablo, klasik kapitalizmden farklı; daha çok dijital bir tekno-otokrasiye ya da modern bir tür feodal düzene benziyor.
1961’de yaptığı veda konuşmasında, dönemin ABD Başkanı Dwight Eisenhower önemli bir uyarıda bulunmuştu: Bilimsel araştırma ve keşiflere elbette değer verilmeli ama devlet politikası, teknolojiyi elinde tutan dar bir elitin kontrolüne bırakılmamalıydı. Aslında bu sözler, bugün yaşadığımız teknopolar dünyaya dair erken ve çarpıcı bir öngörüydü. Nitekim bu uyarıdan çok kısa bir süre sonra, teknolojik dönüşüm hız kazandı.
1969’da, ülkenin ilk bilgisayarları ARPANET’e bağlandı. Bu ağ, yıllar sonra hayatımıza girecek olan World Wide Web’in (www) ilk adımıydı. O dönemde Silikon Vadisi, saniyede 14.4 kilobit internet hızında çalışan ama dünyayı değiştirme hayaliyle yanan iyimser mucitler ve girişimcilerle doluydu. Zamanla o idealist ruh........
© Şalom
