Baskıcı İran rejiminin gölgesinde bir savaş
Ortadoğu’da yükselen duman, yalnızca roketlerin ve insansız hava araçlarının izini taşımıyor. Bu duman, aynı zamanda adaletin boğulduğu, özgürlüğün bastırıldığı, halkların yalnız bırakıldığı bir karanlığın da simgesi. İsrail-İran Savaşı, coğrafyanın kaderini belirleyen güçlerin çatışmasından öte, iki halkın ve çok daha fazlasının hayati haklarıyla ilgili derin bir yara açıyor. Ancak bu yazının konusu, İsrail’e yönelmiş her füzede “İran haklı” diyenlerin değil, İran halkına çevrilmiş kendi rejimlerine ait silahları fark edenlerin sesi olmak.
İran, yıllardır dış düşman tehdidi bahanesiyle kendi halkına karşı bir savaş yürütüyor. Kadınların kıyafetini kontrol eden devrim muhafızları, fikirlerinden dolayı hapsedilen akademisyenler, susturulan gazeteciler, idamla tehdit edilen muhalif gençler ve Şii ideolojisi dışında bir nefesin bile bastırıldığı bir rejim var karşımızda. İran’da özgürlük, bir lüks değil bir suç haline geldi.
İran’da yaşanan zulmü anlamak için yalnızca siyasal değil, psikolojik bir perspektife de ihtiyaç vardır. Dünyaca ünlü politik psikoloji dehası kabul edilen Psikanalist Prof. Dr. Vamık Volkan, ‘Körü Körüne İnanç’ adlı eserinde, bireylerin aidiyet arzusunun, dinî ya da ideolojik yapıların elinde nasıl bir körlüğe dönüştüğünü açıklar. Dr. Volkan’a göre, kimlik tehdit altındayken bireyler ‘büyük grup kimliği’ne tutunarak bir nevi zihinsel güvenlik arar. Bu da liderlerin, dini ya da ulusal sembolleri kullanarak halkı kolayca yönlendirebilmesine zemin hazırlar. İran rejimi de tam olarak bu psikodinamik yapıyı kullanmakta; dinî söylemi ‘büyük grup travması’nın sürekli canlı tutulması için araçsallaştırmakta, böylece halkın dikkatini dış düşmanlara yönlendirip içerideki baskıyı görünmez kılmaktadır.
Devrim sonrası nesiller, sürekli........
© Şalom
