Kaygı, üzüntü ve küçük kaplumbağa
Sözlük anlamlarında üzüntü, kayıp, umutsuzluk, keder, çaresizlik, hayal kırıklığı ve üzüntü duygularıyla ilişkili veya bunlarla karakterize edilen duygusal bir acıdır. Bu ara haberlerde, sosyal medyada paylaşılanlar sizi etkiliyor mu bilmem ama kesin olan bir şey varsa o da, stres seviyemiz artıkça da problem çözme yeteneğimin azaldığını hissediyorum. Hatta bu hafta stresim, bedenimde bir siyatik ve bursit krizi ile kaygılarımın etkisini bana yansıtmaya çalıştı. Nasıl derseniz, zira kaygı, yoğun olduğu zaman vücuda etki verdiği de kesindir.
Gerçi, insanoğlu sandığından daha kuvvetli; bir sürü sorunla baş edemeyeceğini sandığı zaman bile, daha sonra başından geçen ne çok hadiseyi hallettiğini fark eder. Dolayısıyla, geçmişe baktığımızda kim bilir nelerle baş ettiğimizi düşünürsek, eminim listemiz oldukça uzundur.
Hızlanan hayatla sürekli verimli olma çabasıyla devamlı hareket halindeyiz ve sanırım bazen ruhumuz, vücudumuza uymakta zorluk çekiyor. Birçoğumuz gün içinde neler yapıyoruz, kaç şeye koşuyoruz, kayıplarımız, acılarımızla birlikte o elden hiç düşmeyen akıllı telefonlarla, zihin ile vücut sürekli faaliyette. Fakat bilin ki, hayat sizi yavaşlatmaya doğru götürürse beden size dur demeye çalışır.
Peki, yarın için kaygı duymadan günü ve anı yaşamak mümkün mü?
Bazı kaygılar ne kadar gerçek bunları da düşünmekte fayda var.
Hepimizin koca bir valiz gibi taşıdığımız sorunları, kaygı ve geçmiş üzüntülerimiz vardır. Peki, bu valizi sürekli taşıyıp, onunla yürümek zorunda mıyız? İşte bu sorunun cevabını size bırakıyorum; benim gibi siz de bunu düşünmeye devam edin. Bir çözüm olarak, ‘anı’........
© Şalom
