Yeri Geldiğinde İçtihat Edebilmek
İçtihad yapmak, yerine göre farz-ı ayn, yerine göre farz-ı kifaye olur. Mesela ormanda gezen biri, namaz vakti geldiğinde çevrede soracak birilerini bulamamışsa kıbleyle alakalı içtihadda bulunur. Güneşin durumu, ağaçların kuzey kısımlarının yosunlu olması gibi karinelerden hareketle kıbleyi belirler. Elinden gelen gayreti gösterdikten sonra, tamamen ters istikamete bile yönelse namazı makbuldür.
Dinin genel meselelerinde içtihadda bulunmak ise, konunun uzmanları olan müçtehidlerin görevidir. Onlar farz-ı kifaye olarak ümmet adına içtihadlar yaparlar.
Hz. Peygamber dönemindeki şu olay, dinde içtihadın durumunu gayet güzel olarak yansıtmaktadır:
Hz. Peygamber Muaz Bin Cebel'i Yemen'e görevli olarak gönderirken aralarında şöyle bir konuşma geçer:
-Onlara ne ile hükmedeceksin?
-Kur'an'la.
-Ya Kur'anda bulamazsan?
-Rasulünün sünnetiyle.
-Ya sünnette de bulamazsan?
-O zaman kendi reyimle içtihat ederim.
Bu cevap üzerine Hz. Peygamber "Rasulünün elçisini muvaffak eden Allaha hamdolsun" der.[1]
Bu olayda görüldüğü gibi, bir meselenin hükmü araştırılırken önce Kur'ana bakılacak, onda açık bir hüküm bulunmazsa Hz. Peygamberin sözlerine müracaat edilecek, orada da doğrudan bir hüküm bulunmadığında içtihat yapılacaktır.
Bu olaya bakarken, hayalen on........
© Risale Haber
