menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yalnızlık Terapisi-2

12 0
07.10.2025

YALNIZLIĞIN SEBEPLERİ

Yalnızlığın pek çok sebepleri vardır. Bunların bir kısmı bizden, bir kısmı da çevremizden kaynaklanır. Bazılarına kısaca şöyle bakabiliriz:

Travmalar

Travma, ruhen veya bedenen örselenme, yara alma durumudur. Evli iken ayrılmak, itibarlı bir iş insanı iken iflas etmek, bedenen darba maruz kalmak, sevdiği kimse tarafından ihanete uğramak, dostları tarafından terk edilmek gibi durumlar hep birer travma olarak değerlendirilir. Travma, kişiyi strese sevkettiği gibi, onu yalnızlığa da itebilir. Böyle halleri hayatın acı realiteleri olarak görmek kişiyi bitmişlikten, tükenmişlikten, kendini yalnızlığa vermekten kurtarır. İnsan suya düşünce değil, suda yüzemeyince boğulur. Onun gibi, takılmadıktan sonra hayatta böyle hallerin varlığı aleyhimize değil, lehimizedir. İnsan böyle çetin imtihanlarla ruhen olgunlaşır, kâmil bir insan olur. Rüzgârlar gemilerin keyfine göre esmez. Marifet, ters istikametten esen rüzgâra rağmen yol alabilmektir. Kâmil zatlar, travmasız bir hayat yaşadıklarından değil, onlara rağmen yol alabildiklerinden o olgunluğa ulaşmışlardır.

Bu cihetten bakıldığında hayat bir denize benzer. Bu deniz süt liman değildir, az veya çok her daim dalgalıdır. Kimi insan hayat denizinin dalgalarında boğulur, kimi de dalgaları aşa aşa selamet sahiline doğru yol alır. Az sayıda insan ise dalgalı denizi sever, âdeta dalgalarla dalga geçer, sörf yapar.

Psikolojik kırılganlık

Hemen her insan psikolojik bir kırılganlığa sahiptir. Ancak bunun seviyesi insandan insana farklılık arzeder. Mesela sevdiği tarafından terkedilen biri fazla kırılgansa âdeta bir yıkım yaşar. Ama bir başkası benzeri bir olayda “Beni terkeden biri, tarafımdan sevilmeye layık değildir.” der, fazla yara almadan yoluna devam eder.

İnsan elbette bir robot değildir, ister istemez bu tür durumlarda bir kırılganlık hali yaşayacaktır. Ama bu insan melek de değildir. Muhataplarımız melek olmadığına göre elbette hataları da olacaktır. Böyle hallerde “Hayat da bu da var, ya Sabûr!” demek, sabırla ve metanetle karşılamak kişiyi derin üzüntülerden ve hayata küsmekten kurtarır. Yoksa bedenen ve ruhen yıpranır, kendini yalnızlığa verir, hayattan bir zevk alamaz, geleceğe ümitle bakamaz. Hâlbuki hayat bir şekilde devam etmektedir ve etmelidir.

Aşırı tenkit

Tenkit, bir şeyi nakde vurmak, kaç para ettiğini ortaya koymaktır. Bazı insanlar tenkidi âdeta bir hayat felsefesi haline getirirler, çevrelerini hep eleştirirler. Böyleleri devamlı dost çevrelerini daraltırlar, günün birinde yapayalnız kalırlar.

Hâlbuki hatasız insan tasavvur edilemez. "Beşer şaşar" ifadesi mühim bir gerçeği dile getirir. Hiçbir insan “dikensiz gül” değildir. Herkesin güzel meziyetleri yanında birtakım dikenleri de vardır. İnsan, “Gülü seven dikenine katlanır” prensibiyle hareket ederse, daha gerçekçi hareket etmiş olur. Tenkid hastalığından kurtulmuş biri olarak sever ve sevilir, yalnızlığa mahkûm olmaz.

Hz. Peygamber, Uhud mağlubiyetinden sonra da ashabına yumuşak muamele etmiştir. Onların gönlünü almış, tesellide bulunmuştur. Kur'an, onun bu yüce ahlakından bahisle şöyle der:

"Allah'tan bir rahmetle onlara yumuşak davrandın. Eğer, kaba, katı yürekli olsaydın, onlar etrafından dağılır giderlerdi. Artık onları bağışla ve onlar için Allah'tan mağfiret dile ve onlarla meşveret et. Kesin karar verdiğinde ise, Allah'a dayan. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever."[1]

Hz. Peygamber şöyle bildirir:

Mümin kendisiyle ülfet edilendir. İnsanlarla ülfet etmeyen ve kendisiyle ülfet edilmeyende hayır yoktur.”[2]

Mükemmeliyetçilik

Mükemmeliyetçilik “yan tesirleri” olan bir meziyettir. Kişinin işini mükemmel yapmaya çalışması elbette güzeldir, takdire şayandır. Ama herkeste her daim mükemmeliyet aramak çok ciddi bir hatadır. Herkeste hata arayan ve hata gören kimsenin kendisinde bir hata var demektir. Böyle biri yalnız kalmaya mahkûmdur. Kişi kendi hatalarını görmede acımasız olmalı, başkalarının hatalarına ise toleransla bakmalıdır. Yüce Allah diğer âlemde sevabı fazla olanları hatalarıyla birlikte cennete alacaktır. Kişiye düşen görev bu ölçüyle hareket etmek ve etrafındaki insanların kemiyeten veya keyfiyeten artıları eksilerinden fazlaysa onlarla iyi geçinmek olmalıdır.

Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Sevdiğin kimseyi ölçülü sev, olur ki bir gün buğzettiğin biri oluverir. Buğzettiğin kimseye de ölçülü buğzet, olur ki bir gün sevdiğin biri oluverir.”[3]

Bu ölçüyü tutturamayanlar göklere çıkardıkları birisini daha sonraki bir zamanda yerin dibine batırabilmektedir.

YALNIZLIĞIN EKSİLERİ

“Yalnızlığın eksileri” derken kendini yalnız görmenin eksilerini kastetmekteyiz. Yoksa her yalnızlık problem demek değildir. Hatta -bir sonraki başlıkta anlatılacağı üzere- yalnızlığın çok önemli artıları ve çok hayatî kazanımları bulunmaktadır.

Derin üzüntüler

Kendini yalnız hisseden biri derin üzüntüler yaşar. Üzüntü ise maddi manevi nice hastalığın en büyük tetikleyici unsurlarından biridir.

Fuzuli, yalnızlığın tasvirini şöyle yapar:

Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge.

Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı.

Yani gönlümdeki ateşten başka kimse bana yanmaz. Seher yelinden başkası da kapımı açmaz.

Hâlbuki insan derdini paylaşmak istediği gibi, neşesini de paylaşmak tabiatındadır. En mutlu anında bunu paylaşacak biri veya birilerinin olmaması insana keder verir.

Böyle hallerde........

© Risale Haber