Ülfet Hastalığı ve Tedavisi
İnsanların pek çoğu gafletle iç içedir. Bunun pek çok sebepleri vardır.
-imanının zayıflığı,
-dünyanın cazibedarlığı,
-fıtraten peşin lezzetlere yönelmesi,
-geçim derdiyle yoğun meşguliyeti
-ve malayani / magazin türü nefse tatlı gelen şeylerle oyalanması bunlardan bazılarıdır. İnsanı gaflete sevkeden en önemli durumlardan biri ise, ülfettir.
Bediüzzaman’a göre ülfet “cehl-i mürekkebin hemşiresi ve nazar-ı sathînin annesidir.”[1]
Bir şeyi bilmemek, cehildir. Bilmediğini bilmemek, yani bilmediğinin farkına varmamak ise, cehl-i mürekkep... İçinde yaşadığımız şu harika âlemde, güneşin her gün doğup batması, her sene bahar ve kış olması gibi olaylar devamlılık arz ettiğinden pek çok insanda harikalığı örten bir perde olmuştur.
Âlemde âdetullah kanunları vardır. Âdetullah, “Allah’ın âdeti” demektir. Bu kavram, mahlûkatın tedbir ve idaresinde Allah’ın takip ettiği yolu ve prensipleri ifade eder. Bazıları kâinattaki âdetullah kanunlarına yanlış olarak tabiat kanunları derler. Hâlbuki bu kanunlar, Allah’ın tabiata koyduğu nizamdan ibarettir. İnsan her daim bu kanunlarla iç içe olduğundan -denizdeki yavru balığın denizi bilmemesi misali- bu kanunları koyan ve uygulayan Allahtan gafil olabilmektedir. Kuvvetli bir tefekkür hali böyle bir gafleti ortadan kaldırır.
Ülfet, çevremize "Ben bunları biliyorum" tarzında bakmaktır. Böyle bir bakış, etrafımızda olup biten harikaların üstünü örter.
Ülfet, insanın yaşadığı çevreye alışmasına ve bunun neticesinde çevrede olup biten olaylara sathi bakmasına yol açar. Ülfet hem Allah’ı hem de İlahî san’at eseri olan tabiatı tanımamıza büyük bir engeldir.
Şöyle bir temsille konuyu biraz daha açabiliriz:
Harika bir şehir farzedelim. Bu şehirde her ev, planıyla, sitiliyle bir mimari şaheser; bu şehri meydana getiren evlerin her bir taşı, binler nakışla nakışlanmış, duvarları en antika tablolarla süslenmiş olsun. Şimdi bu şehrin sakinleri iki halden birisini yaşayacaklardır: Ya........
© Risale Haber
