İslâm’ı anlamada üç büyük hatamız
Bediüzzaman İslam’ı anlamada üç yanlışımıza şöyle dikkat çeker:
…Biz İsrailiyâtı usûlüne ve hikâyâtı akaidine ve mecazâtı hakâikine karıştırarak kıymetini takdir edemedik. O da ceza olarak bizi dünyada tedip için zillet ve sefalet içinde bıraktı.
Bunlar,
1-İsrailiyâtı dinin usûlüne karıştırmak.
2-Dinî hikâyelerden inanç hükümleri çıkarmak.
3-Âyet ve hadislerdeki mecazî ifadeleri hakikat olarak görmektir.
1-İsrailiyat
Bu kelime her ne kadar Yahudi kaynaklarından Kur’ân tefsirine karışan şeyleri çağrıştırsa da muhtevası daha geniş olup tefsire karışan ehl-i kitabın görüşlerini içine alır.
Kısa sürede büyük gelişmeler kaydeden İslâm fütuhatı, çok değişik din ve kültür muhitine mensup insanları ya hâkimiyeti altına almış ya da onlarla komşu olmuştur. Farklı dinlere mensup olup da sonradan İslâm’ı kabul etmiş insanların bir anda eski din ve kültürlerinin tesirinden ve o zamana kadarki hayat tarzlarını oluşturan esaslardan tamamen uzaklaşabildikleri düşünülemez.
İşte Yahudiler ve Hristiyanlardan İslâm’a girenler, eski malumatlarını da yanlarında getirdiklerinden, bu eski malumatları Kur’ân tefsirine karışmıştır. Bu bilgiler, özellikle Abdullah bin Selâm, Kâbu’l- Ahbâr ve Vehb Bin Münebbih’e dayanır.
Kur’ân, Tevrat ve İncil’le bazı meselelerde müttehittir. Fakat bu meseleler Kur’ân’da genelde veciz iken, muharref Tevrat ve İncil’de ise zaman zaman hayli ayrıntılıdır. Sahabiler Kur’ân’dan bir kıssa okuduklarında, Kur’ân’ın kapalı geçmiş olduğu noktalarda ehl-i kitaptan iman etmiş olanlara sormaya bir meyil duymaktaydı. İşte bu durum, İsrailiyatın kültürümüze karışmasına sebebiyet vermiştir. Mesela Hazreti Âdem’in kıssası Kur’ân’da veciz bir şekilde anlatılır. Tevrat’ta ise, Hazreti Âdem’in cennetin neresinde yaratıldığı, yasaklanan ağacın türü, şeytanın cennete yılan vasıtasıyla nasıl girdiği, Âdem ve eşinin dünyaya gönderildiği yer... gibi ayrıntılar söz konusudur.[1]
"Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Onun nimetlerinden bol bol yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz"[2] âyetinde geçen yasak ağaçla ilgili “buğday, incir, üzüm, hurma" gibi farklı rivayetler vardır.[3] Bunlardan birinin kabulü, aslında diğerlerinin reddini gerektirir. Ayrıca, bu ağacın ismen bilinmesinin din nokta-i nazarında bize kazandırdığı bir fayda da yoktur. Onun için, bu rivayetlere yer veren nice müfessir, "Evlâ olan belli bir ağaç türü olarak belirtmemektir" demişlerdir.[4]
Keza, Ashab-ı Kehf’in köpeklerinin rengi, Hazreti Musa’nın asasının hangi ağaçtan olduğu, Cenab-ı Hakk’ın hangi ağaçtan Hazreti Musa’ya konuştuğu... gibi şeyler de İsrailiyat yoluyla bazı tefsir kitaplarına girmişlerdir. Bunlar, bilinmesinde dini ilgilendiren bir fayda olmayan bilgilerdir.
Hazreti Musa’nın kendisiyle ölüye dokunmuş olduğu ineğin parçası, Hazreti Nuh’un gemisinin tahtalarının rengi, Hazreti Hızır’ın öldürdüğü çocuğun ismi gibi bazı tefsirlerde yer alan bilgiler özden uzaklaşmak, kabukla oyalanmaktır.
Osmanlının son zamanına yetişen âlimlerden ders almış gönül ehli bir hocamız bir gün bana sordu:
-İnsanın göbeği niye çukurmuş biliyor........
© Risale Haber
