Âyet ve Hadisleri Değerlendirmede İnce Bir Ölçü
Peygamber efendimiz bir defasında işaretle orta parmağını birleştirerek şöyle buyurur:
“Ben ve kıyamet bu ikisi gibiyiz.”[1]
Bediüzzaman bundan muradın “Aramızda ortaya girecek bir peygamber yoktur” manası olabileceğini söyler. Bu münasebetle de bir kelamı değerlendirirken o kelamla ilgili farklı manalara ulaşabileceğini nazara verir. Bunları birbirinden ayırt etmek gerekir.
Bu hadîs üç hükmü tazammun etmektedir:
1-Bu, peygamberin kelâmıdır.
Bu hüküm, mütevatir bir rivayetin neticesidir. Hadis mütevatir derecede sağlam bir rivayetle gelmemişse o sözün peygambere nisbeti daha zayıf olur. Böyle bir durumda “Bu hadis değildir” diyen kimse hadisin manasını değil, peygambere ait olmasını reddetmiş demektir.
2-Bu kelâmdan kastedilen mana ne ise, haktır ve doğrudur.
Bu hüküm ise, mu’cizelerden doğan delilin neticesidir. Yani peygamber sözü olduğuna göre elbette doğrudur. Bu iki hükümde ittifak etmek lazımdır. Çünkü tevatürle nakledilen bir hadisi reddeden bile bile inkâr etmiş ve yalanlamış olur. Hadisten murat olan manayı inkâr eden adam dalâlete gider, zulmete düşer.
3-“Bu kelâmdan murat budur, bu sadefte olan cevher budur, ben gösteriyorum.”
“Bu kelâmdan murat budur” ifadesi, -keyfi olmamak ve bir delile dayanmak şartıyla- içtihadın neticesidir. Müçtehit olan biri başka müçtehidin taklidine mükellef değildir. Bu üçüncü hükümde çok farklı değerlendirmeler ortaya çıkar. Âyet ve hadislerin yorumunda görülen “Falan bu konuda şöyle dedi. Filan da böyle dedi. Ayrıca şu da denildi” gibi ifadeler buna şahittir.[2]
Te’vilin reddi
Bir müçtehit başkasının yorumunu kabul etmese, “İlgili nassı kabul etmiyor” denilmez. Nassı kabul etmemek ayrı, nassın tevilini kabul etmemek ayrıdır. Zira “Âmm, bir hâssın intifâsıyla müntefî değildir.”[3] Mesela, “İnsan zarardadır” dediğimizde cins olarak bir değerlendirme vardır. Bundan, “Genelde insanlar........
© Risale Haber
