menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Resûl-i Ekrem’in (sav) Yüksek Şahsiyeti ve Engin Merhameti

11 0
02.09.2025

Önümüzdeki 3 Eylül Çarşamba günü H. 1447 yılı, Rebîu’l-Evvel ayının 12’sidir. Yani Resûl-i Ekrem’in (sav) dünyaya teşrifinin, mevlid-i Nebî’nin yıl dönümüdür. İslam tarihçileri, Hz. Peygamber’in (sav) meziyetlerinden ve Allah vergisi olan fikirlerinden övgüyle, büyük bir zevk ve heyecanla bahsederler. 63 yıllık ömründe herkes için ne kadar çok hayır istediği ve davasında ne kadar samimi olduğu simasından zaten anlaşılıyordu. Ümmi olmakla birlikte kâinat kitabına derinden nüfuz eden Hz. Muhammed’in zihni, gerek ümmileri gerek âlimleri eşit şekilde etkileyen bir tesire sahipti. Büyüklere hürmeti, çocuklara, kimsesizlere, fakirlere şefkati ve cüretkârlara karşı cesaretiyle herkesin takdirini kazanmıştı.

Simasında öyle bir haşmet, öyle bir deha ifadesi vardı ki, kendisiyle temas kuranların hepsine hürmet ve muhabbet duygularını ilham ederdi. Yahudilerin âlimlerinden olan Abdullah b. Selam onu görmez ayaklarına kapanıp Müslüman olmuştu. Yakınları kendisine, “Onun peygamber olduğunu nasıl anladın?” diye sordular. Abdullah b. Selam, “Çünkü o simada yalan olmaz, o yüzde hile olamaz” demişti.[1]

Hz. Peygamberin fikri yüceliği, ince kalpliliği ve temizliği, iffeti ve doğruluğu hususunda bütün tarihçiler ittifak ederler. Kendisinden aşağı olanlara karşı çok şefkatli olan Hz. Muhammed (sav) kendisine hizmet edenleri bir kere olsun hiç sorgulamamıştır. Peygamberimizin hizmetkârı Hz. Enes der ki: "Resulullah’a on yıl hizmet ettim. Bana bir kere olsun "of" dediğini işitmedim[2]

O hayatında hiç kimseyi dövmemiş, hiç kimseye kötü bir söz söylememiştir. Uhud savaşında, “Mekkeli müşriklere beddua edin Ya Resûlellah” denildiğinde cevabı şu olmuştu: “Ben lanet okumak için değil, âleme rahmet olmak için gönderildim.[3]

Hz. Peygamber’de (sav) bir itaat cazibesi vardı. Bu kadar temiz, bu kadar ince duygulu ve bu kadar kahraman bir fıtrat yalnız hürmet değil aynı zamanda muhabbet de telkin eder. Bu yüzden onu bir kez gören ve ona iman eden bir insan sınırsız bir şekilde ona itaat eder, deyim yerindeyse ona âşık olurdu. Hiçbir imparator ve hiçbir hükümdar, yoksulluk içinde büyüyen, kendi eliyle ayakkabısını diken ve abasını yamayan Hz. Peygamber kadar itaat görmemiş ve sözü dinlenmemiştir. Hz. Muhammed (sav) insanları etkilemek gibi bir simaya ve bir kabiliyete sahipti. O her zaman insanları iyiliğe, hidayete ve hayra sevk etmek için bu kabiliyetini kullanma asaletini göstermiştir.

Hz. Peygamber (sav) kötülüğe karşı kötülükle mukabele etmeye muktedir olduğu halde sadece sözle değil, hareketleriyle de Allah'ın hoşgörü ve müsamaha prensibini esas almayı tercih eden bir karaktere sahipti. Böyle bir karaktere sahip olan insanlar herkese değer verirler. Hz. Muhammed (sav) bir devlet reisi olarak halkın hayat ve hürriyetlerinin koruyucusu olmak bakımından her zaman adaleti icra etmiş, suçluları layık oldukları cezalara çarptırmıştır. Fakat aynı zamanda bir rahmet peygamberi ve büyük bir hidayet rehberi olan Hz. Muhammed (sav) bu yönüyle en korkunç düşmanlarına karşı bile şefkatli ve merhametli davranmıştır. Kısacası Hz. Resul-i Ekrem, insan fikrinin hayal edebileceği en yüksek adalet ve merhamet sıfatlarını taşımaktaydı.

Bir defasında Müslümanlar bir savaştan dönmüşler, ganimet dağıtılmış ve herkes payına düşeni almıştı. Resûl-i Ekrem (sav) ashabına sohbet ederken Zü’l-Huvaysara adında bir adam yağa kalkıp, (اعدِل يا محمَّدُ فإنَّكَ لم تعدِلْ) “Adil davran ya Muhammed, sen adil davranmadın” dedi. Hz. Ömer, silahına davranıp, “İzin ver bu münafığın kafasını keseyim ya Resûlellah” dediyse de Resûlüllah izin vermedi. Sadece, (ويلَكَ ومَن يعدلُ بعدي إذا لم أعدِلْ) “Yazık sana, ben adil davranmazsam benden sonra kim adil olabilir?” buyurdu. Sonra konuşmasına izin verdi. Adam payına düşen kumaşın bir cübbeye yetmediğini oysa Resûlüllah’ın payına düşen kumaşın bir cübbe olduğunu söyledi. Resûlüllah (sav) ise, başka bir payın kendisine hediye edildiğini ve bu şekilde bir cübbeye yettiğini buyurunca adam mahcup oldu.[4]

Hz. Peygamber (sav), saldırgan olan bedevi Arap kabilelerini tedip etmek amacıyla gönderdiği askeri birliklerin komutanlarını “zayıflara dokunulmaması” konusunda uyarmıştır. Keza Bizans'a karşı sevk edilen birliklerin komutanlarına şunları söylemişti: "Bize karşı işlenen suçların intikamını alırken evlerinde oturan ve düşmanca hareketlerde bulunmayanlara saldırmayınız. Kadınların zafiyetine saygılı olunuz. Anne kucağındaki çocuklara ve hastalara dokunmayınız. İnsanların geçim kaynaklarını imha etmeyiniz. Yemiş ve hurma ağaçlarına el uzatmayınız."[5]

Onun izini takip eden Hz. Ebubekir (r.a) de aynen ona uyarak komutanı Yezid b. Ebi Süfyan'a şu talimatı vermişti: "Ey Yezid, Zafer elde ettiğiniz zaman çocukları, hastaları, ihtiyarları ve kadınları öldürmeyiniz. Ekinleri ve meyve ağaçlarını tahrip etmeyiniz. Yiyeceğiniz için gerekli olan hayvanlardan başkasına sakın zarar vermeyiniz.”[6]

Hz. Peygamber (sav) 23 yıllık risalet dönemi içinde nasıl bir insan olduğunu bütün dünyaya göstermiştir. O'nun engin merhameti, güçlü dostluğu, her türlü eziyete tahammül göstermesi, cesareti ve her şeyden önemlisi........

© Risale Haber