Muhaliflerin Bediüzzaman’ı Anlatmaları
1) Son zamanlarda kendilerini “Hoca” veya “Âlim” kabul eden bazı şahıslar her nedense Bediüzzaman’ı ve onun eserlerini anlatma merakına tutulmuşlar. “Kerameti kendinden menkul”, biraz Arapça ibare okuyabilen bu tür şahıslar, bir Youtube kanalı açıp sabah akşam Bediüzaman’ı ve Risale-i Nur eserlerini tenkit ediyorlar. “Said Nursî şöyle yanlış yapmış, böyle hataları vardır” diye esip gürlüyorlar. Bir de belki onun ilmine bir değer katar diye onun “Bediüzzaman” ismini hiç kullanmıyorlar. Belli ki, sözüm ona bu ismi ona layık görmüyorlar.
2) Aslında bu güzel bir gelişme. Çünkü eğer bir eseri muvafık ve muhalif insanlar okuyorsa o eserin ne kadar yüksek bir kıymete sahip olduğunun en önemli bir delili, müellifinin de sıradan bir âlim olmadığının en büyük emarelerinden birisidir. Muhalif olanlar velev ki Bediüzzaman’a ve Risale-i Nur eserlerine üstünkörü bir nazarla baksalar bile ondan istifade edeceklerinden eminim. Çünkü Risale-i Nur bir meyve bahçesi gibidir. Bahçeye giren az-çok mutlaka istifade eder.
3) Ne yazık ki bu tür hocaların bazı kötü huyları da vardır. Onlardan birisi ve en tehlikelisi tedlis yapmaktır; yani hakikati gizlemeye çalışmak, yokmuş gibi kabul etmek ve faziletleri inkâr etmektir. Gerçek şu ki, tenkit gözüyle dahi olsa Bediüzzaman’ın eserlerini okuyan hocalar ondan çok önemli hakikatler öğreniyorlar; fakat sonra kendi malıymış gibi onları satmaya çalışıyorlar. Hatta kaynak göstermeden kitaplarına bile koyuyorlar. Oysa bu durum ilme, ilmin adabına aykırıdır ve âlimlere hiç yakışmaz.
4) Bediüzzaman hakkında ileri geri konuşan bu talihsizlerden birisi de Mustafa Öztürk’tür. Onun Tarihçe-i Hayat’ını okuyarak, tenkit etmek için kendine göre bol malzeme bulmuştur. Youtube kanalında yaptığı konuşmada bir müsteşrik kurnazlığıyla zaman zaman güya Bediüzzaman’ı överken aynı zamanda ona yapılmayacak en büyük iftiralarda bulunuyor. Mesela onun büyük bir egoya sahip olduğunu söylüyor. Bu dehşet verici bir iftira…
5) Mustafa Öztürk ölümü hakir görerek cihad meydanına atılmanın ne demek olduğunu bilmediği ve yaşamadığı için zalimlere meydan okumayı ego olarak niteliyor. Bilindiği gibi, meşhur 31 Mart vakası, zamanın hükümeti tarafından bastırılınca, “Şeriat isteriz diye” meydanlara çıkan bazı meczuplar ve onların etrafında toplanan darbe taraftarları, “şeriati istediniz” diye divan-ı harpte sorguya çekilmiş ve onlarca kişi idam edilmişti.
O zaman İstanbul’da bulunan ve vaka ile hiçbir alakası olmayan Bediüzzaman da gözaltına alınıp sorguya alınmıştı. Divan-ı harp mahkemesinin hâkimi kendisine, “Sen de mi şeriati istemişsin?” diye sorunca Bediüzzaman bu soruya, "Şeriatın bir tek hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil” diye cevap vermişti. Üstelik divan-ı harp mahkemesinden beraat edilince dışarı çıkıp, “Zalimler için yaşasın Cehennem” diye haykırmıştı.
Bediüzzaman Sultan Abdülhamid’in huzuruna çıkarak, “Yıldız sarayını Darü’l-Fünun yap; ta Süreyya gibi ol olsun” dediği ve Van’da bir üniversite kurulması talebinde bulunduğu için zaptiye nazırı onun bu cesaretini aklına sığdıramamış ve “mecnundur” diyerek onu tımarhaneye göndermişti. Muhtemelen Mustafa Öztürk de Tarihçe-i Hayat’ı incelerken divan-ı harpteki savunmasını okumuş ve Bediüzzaman’ın bu cesaretini, bu pervasızlığını aklına sığdırmadığı için, “Bediüzzaman’ın büyük bir egosu vardır” diyor.
6) Eğer Mustafa Öztürk Bediüzzaman için “Büyük egosu var” diyorsa ya okuduğunu anlamıyor ya da kötü niyetli birisidir. Yargılandığı mahkemede, “Sarığını çıkar” diyen savcıya, şeriatın bir tek hakikatinin çiğnenmemesi için, “Savcı efendi, bu sarık bu başla beraber çıkar” diyen Said Nursî, Müstafa Öztürk’e göre egosunu ortaya koyuyor, öyle mi? Hayır… Bu çirkin bir iftira. Bu tavır, cihat ruhu kuvvetli olan bir İslam kahramanının, Resûlüllah’ın (sav) sünnetine hakaret edilmemesi için gerekirse hayatını ortaya koymasıdır. Fakat Mustafa Öztürk bu kahramanlığı, bu fedakârlığı ve bu adanmışlığı idrak edemiyor.
7) Bediüzzaman’ın Denizli mahkemesinde, savcının “tarikatçılık ve siyasi cemiyet kurmak” ithamına karşı, mahkeme heyetinin yüzüne bakarak söylediği şu söze bakalım: “Yüzer milyon başların feda oldukları bir kudsî hakikate başımız dahi feda olsun. Dünyayı başımıza ateş yapsanız, hakikat-i Kur’âniyeye feda olan başlar, zındıkaya teslim-i silâh etmeyecek ve vazife-i kudsiyesinden vazgeçmeyecekler inşallah.” Hiç şüphesiz Bediüzzaman’ın bu sözü bir ego alameti değil, bir serdengeçtiliğin işaretidir. İşte Mustafa Öztürk ve diğer muarızların anlamadığı nokta burasıdır.
Hocalar! Siz zekânızı, 90 kitabı ezberleyecek kadar büyük bir zekâya ve güçlü bir hafızaya sahip olan, yanında Kur’an’dan başka kitap olmadığı halde dev-asa bir Külliyat telif........
© Risale Haber
