Haykıran Bediüzzaman Bu Zamanda Olsaydı
Bediüzzaman Said Nursî, bugün yaşasaydı Gazze, Filistin, Doğu Türkistan meseleleri için şüphesiz ki köşesine çekilip sakin ve “görmedim, duymadım” şeklinde bir hayat tercih etmezdi.
Bediüzzaman Hazretleri, kendi asrında mazlum milletlerin ızdıraplarını, ümmet-i Muhammediyye’nin dertlerini, istibdat ve zulüm altındaki ehl-i imanın hâllerini çokça beyan etmiş; mazlumların duası, ümmetin uhuvveti, şefkât-i İslâmiye düsturlarıyla daima ümmetin vicdanını uyandırmaya çalışmıştır. Çünkü o “insanın başına inen müdhiş darbeler ve beliyyât ve beşerin yüzünü tokatlayan şu ehval ve musibat; elbette şu sekri beşerden kaçırıp, beşerin aklını başına toplattıracaktır”[1] demektir.
Vicdan ne kadar uyanıksa insan da o kadar hayatla bağ kurar.
Risale-i Nur Külliyatı’nda, Filistin ve Yahudi meselesine dair şu ifadeler yer almaktadır. Ama burada hikmet boyutu ele alınıyor.
“Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeğe müstehak olmuşlar. Fakat bu Filistin mes’elesinde, hubb-u hayat ve dünyaperestlik hissi değil, belki Enbiya-i Benî İsrailiyenin mezaristanı olan Filistin o eski Peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle bir cihette bir ehemmiyetli hiss-i millî ve dinî olmasından çabuk tokat yemiyorlar. Yoksa koca Arabistan’da az bir zümre hiç dayanamayacaktı, çabuk meskenete girecekti.”[2]
Burada şunun da altını çizmek isterim ki, lakaydane çalışmak yerine disiplinli, azimli, şuurlu olarak farkındalık oranını sürekli arttırarak ve gayr-ı hayâl sahibi olarak yaşamak insana başarı getirebilir şeklinde buradan bu dersi almalıyız.
Hem, mazlumların uğradığı musibetlerde onların dahi bir rahmet ciheti bulunduğunu şöyle ifade eder:
“Bir bela, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp masumları da yakar.”[3]
“..mazlumları çektikleri felâketler, onlar hakkında bir nevi şehâdet........© Risale Haber
