Ruh Konusunda Ehl-i Sünnet’e Yapılan İki Güncel İtiraza Cevaplar-2
2. İtiraz: İlahiyat mezunu yazar bir kardeşimiz ise, Ehl-i Sünnet ulemasının dengeli ve kuşatıcı fikirlerine şöyle itiraz etmiş:
“Kur’anda ruh geçiyor ama senin anladığın gibi değil. Sen ruhu ya İlâhî bir nefha, ya da filozofların anladığı gibi külli nefsin bir parçası ya da canlılığı sağlayan süper yetenekli sezilgen bir güç anlıyorsun. Oysa Kur’anda ruh, ya Cebrail, ya Onun getirdiği vahiy, ya da bu vahyin yazılmış hali olan Kitab/Kur’an için kullanılmış. Kur’anda geçen Allah’ın ruhu! Benim ruhum dediği Kutsal Ruh! İnsan ruhundan bir tek âyette olsun bahsedilmemiş. Hele ruhlar âlemi, ervâh v.s. den ima ile olsun bahsetmemiştir. Senin insan ruhu dediğine Kur’an nefs diyor. Kur’anda bak Hûri (Huriye) var, diyorsun. Var tabii senin anladığın anlamda değil. Sen muhtemelen Hûr ile peri kızlarını anlıyorsun. Cennetin seyrine doyum olmaz hatunlarını yani… Oysa Kur’anda geçen huriye (peri kızı değil) “Hûr” dur. Hûr ise hem kadınlar hem erkekler için kullanılan (ahvar ve havrâ) kelimesinin çoğuludur. Yani ezvâcün muhtahhera/ temiz eşlerdir.”
Bu iddialara kısa kısa şöyle cevap verebiliriz:
Gözle görüldüğü üzere canlı bir insanın vücudu, atomlardan ve daha küçük parçalardan meydana geliyor. Bunlar ise, toprağı teşkil ediyorlar. Bu yüzden insanın hayat mekanizması durduğunda bedendeki atomlar dağılıp toprak haline geliyorlar. Bu noktada bu İlahiyatçı kardeşimize rahatlıkla diyoruz ki: Eğer şu an diri bir kişideki hayatın kaynağı atomlar ise, o halde atomlar diridirler. Dirilik konusunda ayrım yapılamayacağı için hayatı bütün atomlar için zâtî bir özellik kabul etmek zorundayız. Bütün atomların diri olduğunu iddia etmek ise, felsefi tabirle “animizm” dir. Ehl-i Sünnetin “Hayatın kaynağı ruhtur” iddiasını reddetmek, mecburen bu iddiayı savunmak anlamına geliyor. Bu durumda metnin aktarmadığımız kısmında “Evreni cinler ve meleklerle dolu tasavvur etmek” iddiasıyla Ehl-i Sünneti eleştiren bu kardeşimiz, evrenin her zerresinin hayatlı olduğunu savunmakla daha ötesi bir iddiada bulunmuş oluyor. Eğer Ehl-i Sünnetin Kur’an ve sünnetten anladığı, bilim ve felsefenin de kabul ettiği üzere hayatın kaynağı ruh ise — ki öyle olduğu gözle görünüyor— o halde Ehl-i Sünnet âlimlerini eleştirmenin manası nedir?
Ayrıca ruh konusunda konuşabilmek için, ruhani bir hayat yaşamak da gerekir ki, kişi konunun mütehassısı ve konu hakkında hakka’l-yakîn bir ilim sahibi olabilsin. Ruhani hayat ise,
Kur’anda, Allah, Hz. Âdem’e “Kendi ruhundan ruh üfürdüğünü” bu sayede Onun hayatlı ve şuurlu bir varlık haline geldiğini defalarca ifade eder.[1] Hz. Âdem’in (AS) hayat ve şuur kaynağı bu menfuh ruh olduğundan, bu ruh mecâzen Hz. Âdem’e (AS), hakikatte ve tevhid noktasında Allah’a ait olduğundan mecâzî manada ona “insan ruhu” diyebiliriz. Gündüz vakti aynaya yansıyan güneş ışığının aynadaki aksine, ruh; o yansımanın aynaya verdiği parlaklığa ise, hayat ve şuur diyebiliriz. Bu hayat da, ruh da hakikatte Güneş’e aittir. Fakat aynadaki güneş, ne hakiki güneşin aynıdır; ne de onun gayrıdır ve ondan ayrıdır. “İnsan ruhu, nefha-yı........© Risale Haber





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d