menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İlim ve Ahlak-3

14 0
12.08.2025

Soru: İnsanın kalb ve ruhundaki potansiyelleri açarak ahlak-ı azimeye ve âdâb-ı kâmileye ermesinin yolları nelerdir?

Cevap: İnsanda ahlak ve âdâbın oluşması ve yerleşmesinin temeli “samimiyet” tir. Bu konuyu Üstad Bediüzzaman şu şekilde izah eder:

لَيْسَ الْكَحْلُ كَالتَّكَحُّلِ [1]kaidesine binaen sun'î ve tasannuî (yapmacık) olan bir şey ne kadar mükemmel olsa da, tabiî yerini tutmadığından; hey'atının feletâtını (bütününün tutarsızlıklarını), muzahrefiyetini (sahteliğini, göz boyayıcılığını) imâ edecektir.”[2]

Samimiyet, fıtrîliktir. Fıtrî olan ise, hem kâinatta hem insanın varlığında sabit şekilde durabilendir. Bu çerçevede diyebiliriz ki, güzel ahlakın tohumları fıtratta ekilmiştir. İnsan, fıtratında olmayanı hayatına ekleyip yaşayamaz. Güzel ahlak, insanın fıtratında ekili hakikat tohumlarının samimiyet sıcaklığı altında yeşermesi ve bir sarmaşık gibi insanın bütün benliğini sarmasıdır.

İnsanda ahlakın oluşabilmesinin, gelişebilmesinin ve birleşebilmesinin temel dinamikleri “ciddiyet” ve “sıdk” (doğruluk) hakikatleridir. Bu konuyu Üstad Bediüzzaman şu şekilde izah eder:

“Ahlâk-ı âliyenin (yüksek ve yüce ahlakın), hakikatin zeminiyle olan rabıta-i ittisali (yapışma bağı) ciddiyettir. Ve deveran-ı dem (kan dolaşımı) gibi hayatlarını idame eden ve imtizaçlarından tevellüd eden (kaynaşmalarından doğan) haysiyete kuvvet veren ve heyet-i mecmuasına (genel yapısına) intizam veren yalnız sıdktır. Evet, şu rabıta olan sıdk ve ciddiyet kesildiği anda, o ahlâk-ı âliye kurur ve hebaen (toz olup) gidiyor.”[3]

Laubali kişi, bataklık gibidir. Bataklıkta, hakikat ağacı bitemediği gibi ahlak denilen muazzam köklü ağaç da laubali bir kişinin fıtratında büyüyemez. Laubalilerin misali, insanlık âlemindeki ve din dairesindeki en bariz misali münafıklardır. Münâfıklar kişiliksiz, karaktersiz, kendi içinde bütünlüğü bulamamış bir yapıdırlar. Buna mukabil ciddiyet ehli kişi, verimli arazi gibidir. Onun bedeni, ruhun tohumları ve istidatlarının ekildiği bir tarladır. Bu tohumlar, ciddiyet vesilesiyle hakikatle bağ kurup büyümeye başlarlar. Doğruluk ise, ahlak ağacının kan dolaşım sistemi ve fotosentez mekanizması gibidir. Ahlak ağacı, doğruluğun insana hediyesi olup ilimden beslendiği gibi, doğruluğun bağlandığı sabit hakikatte her türlü ahlaki güzellikler birleşirler, kaynaşırlar. Ahlakın bu şekilde kaynaşmasından “haysiyet” adı verilen sosyal kişilik ortaya çıkar. Bu çerçevede ahlaksız kişi yalancılığından ötürü, haysiyetsizdir ve diğer insanlar arasında itibarı ve saygınlığı yoktur. Var olan saygınlık ve itibarını da söylemeye başladığı yalanlarla kaybeder.

Bu çerçevede Peygamberler, Hz. Peygamber (SAV) modelinde geldikleri toplumda bir ahlak ve edeb inkılabı yapacakları zaman işin temeline inerek “Din nasihattir, din nasihattir, din nasihattir”[4] derler. Nasihat, samimiyet manasındadır. Samimiyeti elde eden bir kişi kendi iç dünyasında bir ahlak kumaşını ve âdâb ipeğini nesc etmeye başlar. Bu samimiyetin kimlere karşı olacağını ve çapını hadisin devamında Allah Resulü (SAV) şöyle ifade eder: “Allah için, Kitabı için, Resulü için, Müslümanların imamları ve onların geneli için.”[5]

Akabinde Allah Resulü (SAV) şöyle buyurur: “Bir müminde her haslet bulunabilir. Ancak hıyanet ve yalan bulunamaz.”[6]

Yalan, imanın düşmanıdır; insanı hakikatten ve gaybdan kopartır. Hıyanet ise, İslamın düşmanıdır, insanı haktan ve şehâdet âleminden kopartır. Bu cihetten bir müminde bu iki haslet bulunamazlar. İmanı, Hakikat var derken, aynı anda yalancılığı “Hakikat diye bir şey yoktur” diyemez.

Akabinde de Allah Resulü (SAV) şöyle buyurur: “Size şerirlerinizin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Onlar, çok ve lüzumsuz konuşan, konuşurken laubali davranıp ağzına her geleni söyleyen kimselerdir.........

© Risale Haber