Coğrafya, Lojistik, Strateji… Askerî Tarih Neden Yalnızca ‘Savaş’ Değildir?
Tarihte geçerli olan bütün epistemoloji ve metodoloji askerî tarih içinde de geçerlidir. Ancak askerî tarihin diğer tarih alt disiplinlerinden en önemli farkı, işin içinde coğrafya ve topografyanın olmasıdır. Askerî tarihçi haritadan istifade etmek zorunda. Hatta askerî tarihçinin, bizzat muharebelerin cereyan ettiği yerlere gidip alan incelemesi yapması gerekiyor.
- MESUT UYAR
- 30 Ağustos 2025
Mülakat: Cihat Arpacık
Askerî tarih, çoğu zaman yalnızca muharebelerin kronolojisinden, komutanların kararlarından ya da orduların sefer güzergâhlarından ibaret sanılır. Oysa bu alan, tarihin en disiplinlerarası uğraşlarından biridir: Coğrafyayı, sosyolojiyi, psikolojiyi, hatta matematiği ve mühendisliği içine alır. II. Dünya Savaşı sonrasında gelişen harekât analizi, nükleer çağın doğurduğu strateji çalışmaları ya da güvenlik kavramının genişlemesi gibi örnekler, askerî tarihin yalnızca geçmişi anlamak için değil, bugünü kavramak ve yarını öngörmek için de vazgeçilmez olduğunu gösteriyor.
Türkiye’de askerî tarihçilik ise uzun süre akademi dışına itilmiş, Genelkurmay’ın dar ve fonksiyonel bakışına bırakılmış bir alan oldu. O yüzden bugün hâlâ pek çok muharebe rakamlarıyla, lojistiğiyle, coğrafi gerçekleriyle test edilmeden anlatılıyor; kimi “meşhur” tarihçiler askerî tarihçi zannediliyor. Oysa gerçek anlamda askerî tarihçi, Malazgirt’te yüz binlerce askerin olamayacağını, sadece coğrafya ve lojistik hesaplarıyla gösterebilir. Bu yönüyle askerî tarih, tarihin diğer dallarına göre daha fazla “ayakları yere basan” bir disiplindir.
Prof. Dr. Mesut Uyar ile yaptığımız bu söyleşide, askerî tarihin klasik anlamdan günümüzdeki çok boyutlu yapısına nasıl evrildiğini, strateji çalışmalarına ve güvenlik araştırmalarına nasıl malzeme sağladığını, Türkiye’de bu alanın neden akademik tarih yazımının dışında kaldığını konuştuk. Röportaj boyunca hem akademik bir çerçeve hem de samimi örnekler eşliğinde askerî tarihin dününü, bugününü ve yarınını tartıştık.
II. DÜNYA SAVAŞI BİTTİKTEN SONRA ASKERÎ TARİH DÖNÜŞÜM GEÇİRDİ
II. Dünya Savaşı sonrasında, “savaş yorgunluğu”nun askerî tarihe olan ilgiyi azalttığına ve odağın tarihin farklı alanlarına kaydırıldığına yönelik bir tespit var. Bu tespit sizce doğru mu?
Bu iddia aslında tamamen yanlış ve esasında tam tersi doğru. Çünkü, II. Dünya Savaşı’nda özellikle Amerika’da binlerce hoca, üniversite mezunu, akademisyen ya da akademik tarzda araştırma yapan kişi askere alındı. Uzmanlar bizzat savaşı gözlemlediler. Kimi elinde tüfekle cephedeydi, kimi cephe gerisinde karargâhlardaydı. Ve II. Dünya Savaşı’yla, milyonlarca kişinin A noktasından B noktasına taşınmasının, bunların lojistik olarak desteklenmesinin, devasa hava bombardımanlarının icrasının eski usullerle yapılamayacağı ortaya çıktı. Bunları bilimsel usullerle, planlı, programlı olarak yapmak, eldeki kapasiteden azami derecede istifade etmek için arayışlar başladı. Mesela “harekât analizi (yöneylem)” disiplini II. Dünya Savaşı’yla ortaya çıktı. Birçok farklı bilim dalından gelen kişiler savaşa kendi bilim dallarının perspektifinden bakmak durumunda kaldılar. Savaş esnasında harekât analizi doğmuştu ama savaştan sonra askerî sosyoloji doğdu, askerî psikoloji daha önce vardı ama ayaklarının üzerine daha da sağlam basmaya başladı. Ve savaşı tarihî açıdan incelemek konusunda da yeni arayışlar başladı.
1. Dünya Savaşı öncesinde askerî tarihe daha klasik bir nazardan bakılıyordu. Asıl amacı silahlı kuvvetlerin eğitimi için tecrübeleri kayda geçirmek, bu tecrübeleri geleceğe taşımaktı. Eskiden harekât analizi yoktu ve bu işi askerî tarih yürütüyordu. Eskiden liderlik konusunda çalışan işletme bilim dalı yoktu; bunu askerî tarih yapıyordu. Eskiden lojistiği de askerî tarih çalışıyordu. İşte II. Dünya Savaşı bittikten sonra askerî tarih de dönüşüm geçirdi. Hem askerî tarihe talep arttı hem de sadece silahlı kuvvetler ve savaşa odaklanan bir askerî tarih değil savaşın etkisi, savaş ve toplum, silahlı kuvvetler ve toplum, savaş ve kültür, savaş ve kadın gibi farklı bakış açılarını da içeren bir yaklaşım ortaya çıktı.
NÜKLEER SİLAH TEKNOLOJİSİ HER ŞEYİ DEĞİŞTİRDİ
Askerî tarih yazımında kırılma noktası neydi peki?
1. Dünya Savaşı’nda birtakım aşırılıklar ortaya çıktı. En büyük aşırılık nükleer bombaların keşfiyle yaşandı ve Japonya’da atom bombasının patlatılması nükleer çağı başlattı ve silahlı kuvvetler için 1945 öncesi askerî tarih artık bir işe yaramaz hale geldi. Biz yepyeni sulara açıldık. Nükleer silah teknolojisi her şeyi değiştirdi. Tabii bu esnada balistik füzeler, kıtalar arası balistik füzeler, stratejik bombardıman uçakları gibi kavramlar da ortaya çıktı. Ve klasik askerî tarihe karşı, klasik askerî stratejiye karşı bir güvensizlik ortamı doğdu. Tam bu ortamda işte strateji çalışmaları denilen yeni bir alt bilim dalı çıktı. Bu, uluslararası ilişkilerin altında bir alt bilim dalı. Bunlar daha çok 1950’lerde strateji çalışmalarına giren, fen bilimlerinden gelen kişilerdi: Matematikçiler, fizikçiler, mühendisler. Ve bu kişiler tamamen askerî tarihi demode, işe yaramaz bir alan olarak algılayıp yepyeni bir şeyler kurmaya çalıştılar. Ama bunun odak noktası nükleer silahlar ve caydırıcılıktı. Nükleer caydırıcılık, ta 1980’lere kadar stratejik çalışmalara büyük ölçüde hükmetti. Nükleer silahlar stratejik çalışmaları yarattı.
Bu anlayışa karşı hangi tarih yaklaşımları gelişti?
Bir tanesi savaş çalışmaları dediğimiz, savaşın ana mekanizmasıyla ilgilenen, bunu yaparken askerî tarihten istifade eden ama uluslararası ilişkiler teorilerini de kullanan bir alt disiplinin ortaya çıkışıydı. Bir başka tepki, güvenlik çalışmaları oldu. Güvenlik çalışmaları dedi ki, sadece klasik tehditler yok, sadece devletler arasında çatışma ve savaş değil, bunun dışında da tehditler var. İnsanın korunması esas olmalı: “Human security” kavramı. İklim bir tehdit olabilir, organize suç bir tehdit olabilir. Ve bir anda tehdit çeşitleri, klasik olmayan çeşitler de devreye girince çok fazla arttı. Yani aslında 1945 sonrasında büyük bir çeşitlilik var. Askerî tarihle uğraşan sayısı çok arttı. Değişiklik şu: Eskiden tek tip, klasik bir askerî tarih anlayışı varken günümüzde klasik tarihin yanında yeni askerî tarih anlayışı var. Savaşı ve askerî tarihi kendi bilimsel disiplinlerinden inceleyen, takip eden, bundan istifade edenler var. Mesela savaş çalışmaları, askerî tarihi bir hazır “database” gibi görüyor ve askerî tarihin bulgularını kendi teorilerini kanıtlamak, var olan teorileri test etmek, yeni teoriler yaratmak için kullanıyor.
ASKERÎ TARİHİN DİĞER TARİH ALT DİSİPLİNLERİNDEN EN ÖNEMLİ FARKI, İŞİN İÇİNDE COĞRAFYA VE TOPOGRAFYANIN OLMASIDIR
Askerî tarih, tarihin diğer alt dallarına göre nasıl farklılıklar taşıyor?
Epistemolojik ya da metodolojik açıdan baktığımızda, tarihin alt dalı dediğimizde tarihte geçerli olan bütün epistemoloji ve metodoloji askerî tarih içinde de geçerlidir. Yani bir ekonomi tarihçisi kendi konusunu incelerken hangi metodolojiyi uyguluyorsa aynı metodoloji askerî tarih içinde geçerlidir. Ancak askerî tarihin diğer tarih alt disiplinlerinden en önemli farkı, işin içinde coğrafya ve topografyanın olmasıdır. Yani askerî tarihçi haritadan istifade etmek zorunda. Hatta askerî tarihçinin, bizzat muharebelerin cereyan ettiği yerlere gidip alan incelemesi yapması gerekiyor.........
© Perspektif
