menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çocuklara Saygı Duyar mısınız?

12 1
03.05.2025

“Çocuğun saygı hakkı” denildiğinde akla gelen ilk isim olan Polonyalı doktor, yazar ve eğitimci Janusz Korczak, temelde şunu savunur: Çocuklar birer “yarım insan” değildir. Çocukluk süreci, yetişkinlik yolunda bir adımdan ibaret değildir. Aksine, çocuklar, kendi haklarına sahip bireylerdir. Onlara sadece var oldukları için saygı duymak, onları değerli görmek gerekir.

Bunca kaosun ve yoğun gündemin arasında, hepimizin çocuksu bir heyecan ve telaşla beklediği bayramımız, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı da geride kaldı. Atatürk devrimlerinin ve Aydınlanmacı felsefenin ne kadar önemli olduğunu ve çocukların eğitiminin bir toplumda neleri değiştirebileceğini gün geçtikçe daha iyi gözlemliyoruz.

Çocuk hakları tarihine baktığımızda, Mustafa Kemal Atatürk gibi zamanın ötesinde fikirler öne süren ve eylemleriyle bu alanda derin izler bırakan isimlere rastlarız. “Çocuğun saygı hakkı” denildiğinde ise akla ilk gelen isim, kuşkusuz Janusz Korczak’tır.

Çocuklar insanların üçte birini oluşturuyor. Çocukluk dönemi ise insan hayatının üçte birine denk düşüyor. Öyleyse, çocuklara yeryüzündeki bütün zenginliklerin üçte birini vermeliyiz. Bu, bir lütuf değil, onların hakkıdır” der Korczak.

Kendisi hem bir doktor hem bir yazar hem de bir eğitimci. Gerçek adı Henryk Goldszmit. 1878 yılında Polonya’da varlıklı, liberal eğilimli, Polonya kimliğine çok bağlı, Yahudi bir ailede dünyaya gelir.

Korczak, erken yaşlarda edebiyata ve sosyal meselelere ilgi duyar. Burjuvazi normlarına göre, adeta bir “salon çocuğu” olarak yetişen Korczak’ın, çok küçük yaşlarda ortaya çıkan ve anneannesinin fark ettiği “dünyayı dönüştürme” arzusu ise “salonlara sığmaz”.

Daha sonra hatıratına şu satırları not düşer: “Henüz beş yaşındaydım ve kendileriyle oynamamıza izin verilmeyen, üstü kir pas içinde, karnı aç çocuklar olmaması için ne yapabileceğime dair sürekli düşünüp durmaya başlamıştım.” (Şu anda Türkiye’de kronik açlık ve yetersiz beslenme kaynaklı bodurlukla mücadele eden çocukların sayısını duysa herhalde mesleğine bizim ülkemizde devam etmek isterdi.)

Babasının ağır bir depresyon sonrası psikiyatri hastanesine yatırılmasının ardından ailenin maddi durumu bozulur. Aile bütçesine katkı için zengin ailelerin çocuklarına ders vermeye başlayan Korczak’ın pedagojiyle ilk karşılaşması burada başlar. Farklı gereksinimlere sahip öğrencilerine yeni eğitim yöntemleri bulmak için yanıp tutuşmaktadır.

İlk başta, tıp eğitimi alıp doktor olarak çalışsa da, edebiyat ve eğitim onun tutkusu olmaya devam eder. Çehov’un en büyük hayranlarındandır. Tiyatro oyunu yarışmalarında -Leh edebiyatında popüler bir kahraman olan- Janusz Korczak takma adını kullanır ve bu şekilde tanınmaya başlar.

Bir yandan da “Université volante” (gezici üniversite) denen, “yeraltı” bir entelektüel örgütlenmenin parçası olur. Polonya’da başlayan bu yapılanma, 1868 yılında Polonya Krallığı’nı ilhak etmesinden beri Rus İmparatorluğu’nun dayattığı sansüre karşı Leh dili ve kültürünün korunmasını amaçlıyordu. Bu üniversiteler, evlerde veya gizli mekânlarda toplanarak akademik dersler vermiş, sansüre karşı bilimsel ve kültürel bilginin yayılmasını sağlamıştı.

Korczak, bu süreçte yeni eğitim yöntemlerine aşina olur. Varşova’da Yahudi çocuklar için kurulan bir hastanede stajyer doktor olarak çalışırken, kentin en yoksul mahallelerini düzenli olarak ziyaret etmeye başlar.

Diplomasını aldıktan sonra bir seneliğine Rus-Japon Savaşı’nda Çar’ın ordusunda tıp doktoru olarak cepheye gönderilir. Geri döndüğünde artık kararını vermiştir: Hayatının geri kalanını çocukların eğitimine adayacaktır.

Çocuk hastanesinde göreve başlar. O sırada edebi çalışmaları da ün salmıştır ve “gözde” bir genç yazar haline gelmiştir.

Bir yandan da çocukların acılarını dindirmek için masallar uydurmakta, tüm yasaklara rağmen hastaneye oyuncak getirilmesine izin vermekte, çocuklara çikolata taşıyarak onların mutluluğunu öncelemektedir.

100 çocuktan yaklaşık 15’inin 1 yaşından önce öldüğü bir çağdan söz ediyoruz… Çağın gerçekliğine uygun olarak, “çocukların ölme hakkından” söz etmeye başlar. Ne de olsa çocukların yaşam hakkından söz etmek için tıbbın biraz daha gelişmesi gerekmektedir. Doktorun, hastanın çıkarlarını ön planda tutup onun hayatta kalma “limitlerini” kabullenmesi gerektiğini söyler. “Tüm tohumlar, ağaç olmaz” diye ekler şairane ama hüzünlü bir ifadeyle…

Bir yandan da, öğretmen adaylarına, “Çocukları tanıdığını iddia etmeden önce insan kendini tanımayı öğrenmelidir” diye nasihat verir Korczak. “Anlaman, yetiştirmen, eğitmen gereken herkes arasında, sen birinci geliyorsun.”

Korczak’a göre, çocukların duygusal dünyalarını anlamak, fiziksel sağlıklarını sağlamak kadar önemlidir. Bu nedenle, çocukların korkularına, hayallerine ve beklentilerine kulak vermek gerekir.

Hak Sahibi Bireyler

Korczak, temelde şunu savunur: Çocuklar birer “yarım insan” değildir. Çocukluk süreci, yetişkinlik yolunda bir adımdan ibaret değildir. Aksine, çocuklar, kendi haklarına sahip bireylerdir. Onlara sadece var oldukları için saygı duymak, onları değerli görmek gerekir.

Çocukların eğitim hakkına dair farklılaşan vizyonu ise, 1910 yılında yöneticiliğine başladığı bir yetimhanede uyguladığı yeniliklerle ortaya çıkar. Buraya kabul edilen ve yaşları 7 ila 14 arasında değişen 100’e yakın çocuğa birey olarak değer verilmesini savunur.

........

© Perspektif