Neden Bu Defa Gerçekten Başarabiliriz?
Bu sürecin 1993 yılından sonra başlayan bütün süreçlerden farkı ve keskin ayrılığı sadece PKK’nin silahsızlandırılmasıyla ilgili değil. Elbette PKK’nin silahsızlandırılması ve Türkiye için bir tehdit olmaktan çıkması çok önemli ve bugünlerde olması beklenen kongre ile de bu sağlanmış olacak. Ancak en kıymetli yanı, ilk defa Türklerin ve Kürtlerin bölgesel anlamda da kalıcı bir birlikteliğinin önünü açacak bir sürece girmiş olması.
- İLHAMİ IŞIK
- 7 Mayıs 2025
Zamanın böylesi süreçler için yakaladığı, heybesine umudunu ve hayallerini yüklediği barış adamı Sırrı Süreyya Önder’in vefatıyla bu ülke, sadece güzel bir insanı kaybetmenin acısını yaşamadı, aynı zamanda Çözüm Süreci’nde hissettiğimiz toplumsal destek boşluğunu da doldurdu ve sürecin toplumsallaşmasını sağladı.
Nasıl ki Tunus’ta bir mühendis kendini yakarak yokluğuyla bütün Arap coğrafyasında bir başkaldırıya neden oldu; yani farklı inançlardan, farklı mezheplerden, farklı ulus ve etnik yapılardan oluşan bir ayaklanmayı ortak duygulara dönüştürdü, Sırrı Süreyya Önder de yokluğuyla birbirinden farklı sosyal yapıları bir duyguda birleştirdi.
Bu, her zaman görebileceğimiz bir şey değildir. Bu, aynı zamanda barış uğruna kendini feda eden bir insana saygı göstermenin bir ödevidir de. Bu vesileyle geçmiş çözüm süreçleri ile bugün içinde bulunduğumuz çözüm süreçleri arasındaki farklar ve neden bugün başarmamız gerektiği konusunda bir şeyler söylemek istiyorum.
Bizde Kürt meselesine bir çözüm bulma arayışı, tıpkı dünyada olduğu gibi Soğuk Savaş’ın bitmesiyle başladı. Soğuk Savaş’ın ardından uzun yıllardır devam eden İngiltere-IRA (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) çatışması, Güney Afrika ve ETA (Bask Yurdu ve Özgürlük) sorunları bir çözüm yoluna sokuldu. Katolik dünyasının IRA’ya, Fransa’nın ETA’ya, Batı dünyasının da Güney Afrika ırkçı yönetimine desteğini çekmesiyle taraflar barış yapmak mecburiyetinde kaldılar. Bizde de aynı dönemde, 1993’te Turgut Özal bir girişimde bulundu ama ne yazık ki bölgemizde hiçbir gücün terörün bitmesini istememesi ve ülkeyi esas anlamda yöneten askerler bu işi sadece silahla çözeceklerine inandıkları için süreç başarıya ulaşamadı.
PKK’nin 1999’da kendini feshetmesi bile askerler açısından bir anlam ifade etmedi ve bu durum Irak’ın ABD tarafından işgaliyle yeni bir evreye girdi. PKK, daha evvel sadece Türkiye’de örgütlüyken sırası ile Suriye, İran ve Irak’ta da partileşti. Artık Türkiye’nin bir iç sorunu olmaktan çıkıp bölgesel sorun haline dönüştü. 2006’dan başlayarak Oslo Süreci, Habur denemesi ve İmralı görüşmelerine rağmen çözüm yolu bir türlü bulunamadı.
Ta ki 2012 Haziran ve Temmuz aylarında Suriye’de Rojava bölgesi........
© Perspektif
