menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sürekli ‘Sevap’ Olarak Ebeveynlik ve Ailenin Rızkını Temin

23 1
27.09.2025

Emek vererek ailenin geçimini temin etmek sürekli sevap kazandıran bir “salih amel”dir. Kamu malını “hile-i şeriyye” ile özel mülküne geçiren kişi cehennemlik ateş kazanmaktadır.

Dindarlık, Kur’an’da “iman ve salih amel” olarak özetlenir ve yüzlerce kez tekrar eder. İman konuları “Tevhit, Ahiret/Mead ve Nübüvvettir”. İman, itikat/tasdikten farklı olarak mevzuları ile canlı ve diyalektik bir ilişki barındırır. İtikat, ölü/cenaze; iman ise canlıdır. İmanın, doğru/istikamet üzere olması, canlı olması kadar önemlidir: “Eğer iman ediyorsanız; imanınız size ne kötü şeyi emrediyor?” (2/93).

Doğru söz söylemek de salih amel gibi ikinci bir iyiliktir (35/10). Salih amel, Kur’an’da -kamu maslahatına uygunluk başta olmak üzere- her türlü doğru, sağlam ve yararlı eylem/amel demektir. Salih amelin karşılığı, ahirette ödül anlamındaki “sevap” tır.

Kur’an’a göre, bir insanı ahlaki amele sürükleyen meşru üç saik olabilir. Bunlardan biri “Allah Rızası/Hatırı” (3/162, 4/114, 57/27…), diğeri vicdani itki, empati, merhamet (2/265, 90/17), sonuncusu da menfaattir. Menfaat/fayda ve ahlaki iyi, Kur’an’da “Hayır” ve “İhsan” kavramları ile ifade edilir: “İhsanın karşılığı, ihsandan başka ne olabilir ki?” (55/60). Karşılığın, -adil olmak kaydıyla- dünyada veya ahirette olması fark etmez.

Kur’an’da varit olan bu sürekli ve dinamik muhteva, zamanla kaybolmuş; dogmatik ve örgütlü dindarlık (mezhep-tarikat-cemaat) kendine özgü “dindarlık ajandaları” oluşturmuştur. Spinoza’nın derin bir vukûfiyetle sezdiği gibi, genellikle “Kitleler, Tanrı’yı kandırma peşinde” olmuş; sürekli “yükte hafif, pahada ağır” ajandalar oluşturmuşlardır. Kur’an’ın “Ağır Söz” (73/5), “Büyük Haber” (38/67), “Ağır Misak” (4/21) ve “dağların korkudan parçalanacağı ağırlıktaki ahlaki emanet/sorumluluk” (59/21) olarak nitelediği canlı iman ve salih amel, sembolik birkaç ibadete/ritüele ve ölü itikada dönüştürülmüştür.

“İslam’ın Beş Şartı” “İmanın Altı Şartı”, “32-54-Farz”… tarzındaki özetlemeler, “bonus” kabilinden “Kandil”ler”… bahsetmiş olduğumuz “ilm-i hal dindarlığını” ifade eder. Bunlar da zamanla anlamlarını, maksatlarını yitirerek, ezber, taklit, itiyat ve alışkanlığa dönüşmüştür. İbadetler, “içten gelen” bir saygı, tazim ifadesi ve yardım talebi (dua) olmaktan çıkıp dışardan zorlanan (farz-vacip) “borç ödeme” işine/mantığına dönüşmüştür. Böyle olunca da – Allah’ı zikretme ve tâzimin yanında- “ahlaki arınma” (29/45) niteliklerini kaybetmiştir: “Onlar, ibadetlerini ciddiye almazlar; gösteriş peşindedirler.” (107/5-6).

Bu yazıda iki tane “salih amel” üzerinde duracağım. Birincisi, insanlığın yeryüzünde kıyamete kadar “bekâ”sını sağlayan aile kurumunun çekirdeği olan ebeveynlik, ikincisi ise bu ailenin geçimini sağlamak için çalışmak, iaşe/rızık........

© Perspektif