menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sudan Krizi ve Türkiye’nin Vicdan Temelli Yaklaşımı

10 0
13.11.2025

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘önce plan, sonra proje’ vurgusu, Türkiye’nin Sudan yaklaşımının yalnızca diplomatik değil, aynı zamanda hem yardım odaklı operasyonel bir stratejiye hem de çökmüş olan devleti ayağa kaldırmaya dönüşebileceğini işaret ediyor.

Sudan, 2023 Nisan’ında patlak veren ve iki yılı aşkın bir süredir devam eden iç savaş dolayısıyla tarihinin en yıkıcı dönemlerinden birini yaşıyor. Sudan Silahlı Kuvvetleri (SAF) ile Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) arasındaki çatışma, on binlerce insanın ölümüne, milyonlarca sivilin yerinden edilmesine ve ülkenin büyük bölümünde devlet otoritesinin çökmesine neden oldu. Açlık, hastalık ve altyapı yıkımı ülkeyi insani bir felakete sürükledi. Felaket, maalesef bugün de tüm şiddetiyle sürüyor.

Ortaya çıkan yıkım karşısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Umman dönüşü yaptığı açıklama üzerinden, Türkiye’nin Sudan’daki gelişmelere yönelik pozisyonunu, insani ve diplomatik bir çerçeve üzerinden ortaya koymuştu. Sudan’daki insani trajedi karşısında Erdoğan, Ankara’nın yaklaşımını stratejik planlama ve insani diplomasi çerçevesinde şu sözlerle açıkladı:

“Plan olmadan hareket etmek imkansızdır. Önce plan, sonra proje. Bunları yapacağız. Sonuçta Sudan, Türkiye’nin her an yardım elini uzatmasını bekleyen bir ülkedir. Oradaki her acı, her katliam, her trajedi kalbimizi parçalıyor. Üstelik bizden beklentileri var. Bu beklentilere yanıt olarak, dostlarımızla birlikte ne tür bir destek sağlayabileceğimizi değerlendiriyor ve bu konudaki çabalarımızı sürdürüyoruz. Maalesef, son iki yılda Sudan’da binlerce insan hayatını kaybetti. Milyonlarca insan yerinden edildi ve sürgüne gönderildi. Çocuklar açlık ve hastalıkla mücadele ediyor. Sudan’daki çatışmanın çözülmesini ve kardeş kanının dökülmesinin sona ermesini umuyoruz. Yaşananlar insanlık vicdanını da yaralıyor. Biz de bu çatışmanın bir an önce sona ermesi ve sorunların diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu konuda yükümüzün ağır olduğunun bilincindeyiz. Türkiye olarak, burada yaşananları uzaktan izleyemeyiz. Sudan’da barış ve güvenliğin sağlanması için diplomatik çabalarımızı sürdüreceğiz. Sudan halkı, Türkiye’nin onların yanında olduğundan emin olabilir.”

Erdoğan’ın “plan ve proje” vurgusu sadece retorik değil, aslında planlı diplomasiye işaret ediyor. Bu ifade, Sudan’daki gelişmelere tez canlı tepkilerle değil, somut bir stratejik plan çerçevesinde yaklaşılacağını da gösteriyor.

Sudan Krizinin Arka Planı ve Pozisyonlar

Sudan’daki iç savaş, 2019’da Ömer el-Beşir rejiminin devrilmesiyle başlayan geçiş sürecinde şekillendi. Beşir sonrası dönemde, SAF ile RSF, geçici yönetimde sivil unsurlarla birlikte hareket etmeye başlamıştı. Ancak geçiş sürecinin sivil yönetime geçmesi, güvenlik sektörünün yeniden yapılandırılması, kaynak paylaşımı ve var olan yapısal sorunlar gibi temel konularda tıkanınca çatışmaya dönüştü. Yapısal sorunları; ülkeye egemen olan darbe geleneği, militarize olmuş siyasal yapılar, kurumsallaşmış ayrımcılıklar, farklılıkları tehdit görme, devletin milis unsurları kullanma geleneği, coğrafik ve idari parçalanmışlık şeklinde özetlemek mümkün.

Bugün Sudan, iki farklı otoriteye “bölünmüş” durumda. Ordu kuzey ve doğuda hâkimiyetini sürdürürken, RSF batıdaki Darfur bölgesini ve Sudan’ın güneyinin bir kısmını kontrol ediyor. Başkent Hartum ve çevresi ise SAF kontrolünde olmakla birlikte, çatışma alanı olmayı sürdürüyor. Savaş o kadar derin ve ayrıştırıcı bir zeminde ilerliyor ki, mesele sadece askeri bir mücadele değil, aynı zamanda ülkenin kimliğini, devletin geleceğini ve Afrika Boynuzundaki dengeleri yeniden şekillendiriyor. Bu nedenle olsa........

© Perspektif