menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mülakat, Resmî Anlatı ve Kronikleşen Sorunlarımız

8 6
24.06.2025

ÖSYM alan testi verilerindeki korkunç başarısızlığı gösterdikten sonra hangi mantıksal işlemlerle mülakata varıldığını anlamadan bu uygulamanın yürürlüğe girdiğine şahitlik ediyoruz. Eğitim sistemindeki sorunların hiçbirisine anlamlı bir çözüm getirmesi mümkün olmayan uygulama, sorunları kronikleştirme pahasına hayata sokuluyor. Artık “mülakat mağduru öğretmenler” diye bir sorun başlığımız var ve patenti tamamıyla MEB’e ait.

Kamusal işleyişimiz gündelik hayatın akışında başvurduğumuz “boş jestler’i, yani ciddiye alınması beklenmeyen teklifleri andırır şekilde işliyor. Gündelik hayatın işleyişinde durumu şöyle örneklendirir Žižek: “Terfi almak için en yakın arkadaşımla sıkı bir rekabete girdikten sonra kazanan taraf ben olduğumda, yapılması gereken, terfii ona bırakmayı teklif etmem, onunsa bu teklifi reddetmesidir.” İki tarafın da gerçekliğin ağırlığını hafifletmek ve gündelik akışı sürdürmek için başvurduğu bir simgesel alışveriş oyunuyla karşı karşıyayız.

Boş jestleri ciddiye alırsanız, onlara gerçeklik muamelesi yaparsanız, o zaman bu simgesel alışveriş oyunu ciddi bir kriz odağına dönüşür. Bireysel, gündelik iletişimin seyrinde hem makul hem işlevsel olan bu gerçekliğin kamusal işleyişte hayat bulması ise büsbütün bir krizin yansıması olarak görülmelidir. Türkiye’de son dönemlerde devlet, adeta tüm işleyişini bir tür “boş jest” mantığı üzerinden hayata geçiriyor denilse yeridir. Birkaç yıl önce gerçekleşen bir devir teslim töreninde yapılan “Rasyonel zemine dönmekten başka çaremiz yok” açıklaması bunun çarpıcı örneğidir. Ancak bu ifadenin dile getirilmesi, ifadenin içeriğine paralel bir işleyiş tesis ettiğimiz anlamına gelmiyor. Hükümet, toplumla, toplumsal işleyişle “boş jest” mantığına dayalı bir ilişki tesis edip bu ilişkinin beklediği şekilde itirazsız kabulünü istiyor. Ne söylendiyse, nasıl söylendiyse ona rıza gösterilmesini bekliyor. Bunun çarpıcı örneklerinden birisi de yeniden gündemimizde olan mülakat mevzusudur.

Mülakat Mağduru Öğretmenler

Öğretmen alımı için mülakat uygulaması tam da rasyonellik zemininin yitirilişini çağrıştırmaktadır. 23 Haziran itibarıyla Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), 15 bin öğretmen alımı için mülakata başladı. Uygulama ile üniversiteden mezun olmuş, öğretmen olabilme yeterliliğine sahip ve KPSS’ye girip belirli bir puan almış adayların yeniden değerlendirmesini yapacağını belirtiyor. Buna neden ihtiyaç duyduğunu ise öğretmen yetiştirme performansımızın düşüklüğü üzerinden gerekçelendiriyor. Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, ÖSYM alan testi istatistiklerine bakıldığında öğretmen adaylarının başarılarının nasıl düşük olduğunun görüleceğini ifade ediyor. Sayın Tekin’in işaret ettiği ÖSYM alan testi istatistikleri gerçekten de facia görünümünde. Ancak burada da iki temel soru karşımıza çıkıyor. Birincisi ÖSYM alan testindeki başarısızlık ile mülakat arasında nasıl bir ilişki tesis edilmektedir? Alan testindeki başarı düşük olduğunda bundan mülakata geçmek nasıl mümkün oluyor? İkincisi ise ÖSYM alan testi verileri sadece öğretmenlik mesleği ile ilgili mi yoksa Türkiye’deki yükseköğretim sisteminin genel manzarasını mı veriyor? Bağlantılı diğer önemli bir husus, yapılan ÖSYM sınavı verileri izaha muhtaç ise yapılan sınavın ölçme-değerlendirme niteliğini sorgulamak, bunun üzerinde durmak gerekli midir? ÖSYM alan testi sonuçları büyük bir facia görünümündeyse o zaman öğretmen yetiştirme sürecinin en kritik basamağı olan üniversiteyi, üniversitedeki mevcut yapılanmayı köklü bir dönüşüme uğratmak için çabalamamız gerekmez mi?

Türkiye’de bürokratik geleneğin en karakteristik niteliği, kimsenin itiraz etmeyeceği açıklıkta birtakım gerçekleri paravan kılıp keyfe keder işlemler tesis etmesidir. ÖSYM alan testi verilerindeki korkunç başarısızlığı gösterdikten sonra hangi mantıksal işlemlerle mülakata varıldığını anlamadan bu uygulamanın yürürlüğe girdiğine şahitlik ediyoruz. Toplumun akli melekelerinin felç edilerek dile getirilen sorunların hiçbirisine anlamlı bir çözüm getirmesi mümkün olmayan uygulama, sorunları kronikleştirme pahasına hayata sokuluyor. Artık “mülakat mağduru öğretmenler” diye bir sorun başlığımız var ve patenti tamamıyla MEB’e ait.

Türkiye’de mülakat yıllarca uygulanmış ve iltimasa, suiistimale, kayırmacılığa alenen hizmet ettiği görüldüğü için de yürürlükten kaldırılmıştı. Nitekim 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yeniden kullanılmaya başlanmış olmakla birlikte örtük bir güvenlik aygıtı olarak yapılandırılmıştı. Güvenlik soruşturmasında problem görülmeyen adaylara KPSS’de aldıkları puanların aynısının verildiği işlevsiz bir mekanizma olarak hayat bulan mülakat, yine ciddi dedikoduların, şaibelerin,........

© Perspektif