menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Unutmak, hatırlamak, yüzleşmek…

13 1
28.02.2025

Bazen aklınıza düşüyor mu sizin de; misal, siz deyin on ben diyeyim yirmi yıl sonra veya “gelecek” dediğimiz bir belirsiz zaman diliminde, geriye bakıp şu yaşadığımız dönemi, günleri nasıl hatırlayacağız acaba?

Geçmiş ve gelecek duygusunu yitirmiş olmak; bir bilinci, sadece bilinci de değil dünya görüşü, ilkeleri, sadece o da değil duygu ve duyarlılıkları, sadece o da değil değerleri muğlaklaşmış, yozlaşmış olmak halidir…

Geçmişiyle yüzleşmekten kaçınanların bir gelecek tasavvurları da yoktur, olmaz, olamaz; “var” diyene biraz yakından bakın, sahtekârın, yalancının, şarlatanın önde gidenidir…

Yüzleşmek, her yeri geldiğinde söyler, hatırlatırım; evet, kolay değildir, yürek ve cesaret gerektirir. Bunun için de sağlam bir muhasebe yapmış olmalı ve günü kurtarmanın ötesinde tutarlı bir gelecek tasavvurunuzun olması gerekir. Geçmiş, ancak bu yüzleşme cesaretiyle “geçmiş” olur, ayağınıza bağlı pranga olmaktan çıkar ve bir gelecek düşünün de ilhamı, gerekçesi olur…

Geçmişle hesaplaşmak, yüzleşmek ne “keşke” diye hayıflanmaktır, ne de o geçmişi sahiplenmekten kaçınıp orta yerde bırakmak, başkalarını suçlamak kolaycılığında kendi sorumluluğunu kamufle etmek utanmazlığıdır…

Geçmişle, geçmişiyle yüzleşmek, klişe bir tabir gibi görünüyor ama o süreçten olabildiğince hakkaniyetli ve kendini gizlemeden ders çıkarmak sorumluluğudur. Bir nevi kendini yıkıp yeniden yapılandırmak cüretidir…

Geçmişle yüzleşmeyi, misal, “özür dilerim” sığlığına indirgeyenden; geleceğe dair taşıdığı kaygı, kuşatma altında günü kurtarma kaygısı olandan; kendine “hayrı” yokken hayata ilişkin devrimci, dönüştürücü bir rol oynamasını beklemek, herhalde tuhaf olur veya bu, ancak çapsızların çaresizliği ile açıklanabilir.

***

Dikta........

© P24