“Yerli, milli ve anti emperyalist” olmak iyi de…
Sadece Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlarından Mehmet Uçum da değil, saray hükümeti ve iktidar partisi sözcülerinin çoğu, hemen her kitlesel muhalefet etkinliğini “emperyalizme” bağlamak eğiliminde. Muhtemelen bu değerlendirme tarzını beğenenler de vardır. Bu “emperyalizme karşı olmak” iddiasıyla gayet uyumlu biçimde, malum, iktidar partisinin “yerli ve milli olmak” gibi bir iddiası da var.
Madem okura söz verdim ve ayrıca, “Biz seni anti emperyalist bilirdik? Değil misin yoksa?” türü sorular geldi, bu konuya biraz yakından bakmanın zamanıdır sanırım…
Emperyalizmi, biz sol literatürdeki anlam ve bağlamıyla, yani Lenin’in 1916 yılında kaleme aldığı Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması başlıklı eserinden biliriz. Lenin’in 1916 yılında yayınlanan bu analizi, Marks ve Engels’in geliştirdiği öğretiye en önemli katkı kabul edilir. Fazla detaya girip okurun sabrını zorlamadan söyleyeyim; bu analizin merkezinde, emperyalizmin kapitalizmin “tekelci” aşaması olduğu, burjuvazi ve egemen olduğu sistemin “çürüdüğü” ve emperyalist sömürgeciliğe karşı ulusal kurtuluş savaşlarına köylü ve küçük-orta burjuva kesimlerle ittifak yapan proleterya partisinin öncülük etmesi gerektiği görüşü vardır.
Emperyalizmin ansiklopedik anlamı ise, malum, “güçlü” ülkelerin kendilerinden daha zayıf ülkeleri işgali, işgal olmuyorsa ekonomik, ticari, askeri ve politik alanda kendine bağlaması, zenginliklerini sömürmesi, o ülkeyi “uydusu” haline getirmesi (vb) oluyor.
Peki. Lenin’in analizi bir yana, herkes açısından daha anlaşılır ve kabul edilebilir olan bu “ansiklopedik” tanım aklımızda olacak şekilde devam edelim…
Gayet açık olmalı: Emperyalizme karşı olmak bir “bağımsız” olmak sorunudur. “Emperyalizm” olarak tarif ettiğiniz güçlere karşı “bağımsız” olmanızın güvencesi ise, kuşkusuz, ekonomik, askeri, siyasi ve dolayısıyla uluslararası ilişkilerde kendi politikalarınızı uygulayacak, kendi........
© P24
