menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Eren Keskin: “Resmî İdeolojinin İki Tarafı Birbiriyle Kavga Ediyor”

12 0
02.04.2025

İnsan Hakları Derneği genel başkanı avukat Eren Keskin’le, İBB eski başkanı Ekrem İmamoğlu ve ekibinin tutuklanmasının ardından ülkede gerçekleştirilen protesto eylemlerini, bu eylemlere katılan gençlere uygulanan orantısız şiddeti ve haksız tutuklamaları konuştuk.

Sorularımızı cevaplayan Keskin, haklı temelde gelişmiş olsalar da bu eylemleri domine eden sağcı muhtevaya ve ırkçı Zafer Partisi’nin oy oranındaki yükselişin tehlikesine de değindi.

Kamuoyunu aydınlatmak açısından soruyorum; şu anda Türkiye’de geçerli olan anayasa ve hukuki normlara göre –tabii uygulandıkları takdirde– hangi eylem ve protestolar yasaldır, hangileri için izin almak gerekir ve hangi eylemler suç teşkil eder?

Hem anayasaya hem de Türkiye’deki siyasal iradenin anayasanın üstünde kabul ettiği uluslararası sözleşmelere göre; her türlü barışçıl gösteri, önceden izin alınmaksızın yapılabilir. Bu hak, yazılı hukukla garanti altına alınmış olsa da maalesef ki bizim coğrafyamızda engelleniyor. Örneğin dünyada da artık kabul edilmiş en meşru sivil itaatsizlik eylemlerinden biri olan Cumartesi Anneleri, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen yasaklandı. Bu durum tamamen Türkiye’nin hukuk devleti olamamasıyla ilgili. Yazılı hukukla uygulama arasında her zaman büyük farklar var. Yazılı hukuka göre birçok hak garanti altında olmasına rağmen her türlü barışçıl gösteri ve basın açıklaması, polis saldırısıyla karşı karşıya kalabiliyor.

Mesela, trafik kapatılmadığı sürece bir protesto yürüyüşünün yapılması yasal mı?

Anayasayla teminat altına alınmış hukuka göre evet yasal.

İmamoğlu ve ekibine yapılan operasyonun ardından başlayan protestolar sonucu ülke genelinde yüzlerce genç tutuklandı, bırakılanlara ise ev hapsi ve adli kontrol tedbiri uygulandı. Bir kısmının tutuklanma gerekçesini ve sorgu tutanaklarını okudum, isnat edilen suç sadece izinsiz gösteri. Alt ve üst sınırı belli bir suçlama için gençlerin tutuklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sorun sadece izinsiz gösteri mi yoksa ülkedeki eylemleri bitirmek için uygulanan bir politika mı söz konusu?

Türkiye Cumhuriyeti devleti, çok uzun bir süredir korkuyla yönetiliyor. Tutuklamalar, korkuyla yönetmenin başka bir göstergesi. Bu aslında Kürt coğrafyasında bilindik bir durum. İlk defa coğrafyanın bir diğer tarafında da yoğunluklu olarak uygulanınca, insanlar birtakım şeylerin çok net farkına vardı. 2911’in zaten yatarı yok, bu maddeden tutuklama olmaz çünkü denetimli serbestlik süresi cezayı kapsıyor. Bu akıl dışı bir şey. Topluma, özellikle de ailelere korku salmak için yapıldı. Bize gelen duyumlara göre cezaevlerinde hiç yer kalmadığı için artık ev hapsi uygulamaya başlamışlar. Akıl dışı, hukuk dışı, vicdan dışı, etik dışı ve hakikaten dayanağı olmayan bir tutuklama şekli.

Peki, eylemler bittiği takdirde çocuklar tahliye edilir sonucunu da çıkarabilir miyiz?

Çok uzun süre tutamayacaklarını düşünüyorum. Avukatlar taleplerde bulunacaklar ve Anayasa Mahkemesi’yle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları var. Bu yüzden tutuklamayı devam ettiremezler. Ama tepkiler sürekli olmalı – bence olacaktır da zaten. Tepkinin duracağını zannetmiyorum.

Sokak protestolarına katılan gençlerin polisin orantısız müdahalesiyle karşı karşıya kaldıklarını, işkence ve kötü muameleye maruz bırakıldıklarını izledik. Sokaklardaki işkenceye karşı açıklama yaptınız ve tepki gösterdiniz. Nasıl değerlendiriyorsunuz kameralar önünde gerçekleşen işkenceyi, bu topluma yönelik de bir gözdağı mı?

Ben işkence yeniymiş gibi konuşulmasından rahatsızım. Biz çok uzun yıllardır söylüyoruz; Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana işkence bir devlet politikasıdır bu coğrafyada. Evet, şimdi çok göze çarpıyor çünkü toplumun daha önce bunları hiç yaşamamış olan bir kesimine de uygulanmaya başlandı. Bugün, aynı işkenceye uğrayan solcu çocuklar da var, İYİ Partililer de Zafer Partililer de. Gösterilere katılan herkese sokakta kötü muamele ve işkence uygulandı. Ama bu yeni bir şey değil ve çok yerleşik bir uygulama. Toplumun bir kesimi maalesef ki birilerine işkence yapıldığı zaman görmezden gelip, diğerlerine yapıldığında görüyor. Bu çok sorunlu bir bakış açısı ama yaygın.

Son dönemde bize gelen cinsel taciz, ters kelepçe ve kaba dayak iddiaları çok fazla. Bunların hepsi çok yoğun olarak uygulanmış.

Gezi döneminde birçok insan “Biz şimdi anlıyoruz Kürtlere, solculara neler yapıldığını, aydınlandık.” demişti. Aradan yıllar geçti, aydınlanma bitti, hafıza sıfırlandı. İşkenceye karşı çıkarken kamuoyunda en sık kullanılan argümanın “terörist mi bunlar?” olduğunu da gördük. Şimdi Z kuşağının yaşadıklarıyla tekrar aydınlanma yaşandı mı peki?

Bence hâlâ neler yaşandığını anlamayan bir halk var. Çünkü eğer gördükleri işkence ve kötü muamele karşısında “Biz terörist miyiz?” sorusu soruluyorsa hiçbir şey anlaşılmamıştır. “Onlar hak ediyor, onlar terörist” derken kastedilenin Kürtler olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Keşke anlaşılsa.

Bu eylemlerin, Gezi’yle bir farkı olduğunu da düşünüyorum. Gezi’de daha örgütlü bir halk kitlesi söz konusuydu. Bir grup “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” derken, diğer tarafta “Kimsenin askeri olmayacağız.” diyenler vardı. Bu eylemlerde böyle bir durum........

© P24