Barış Sürecinin Açmazları, Suriye’nin Çıkmazları
Barış süreci yeni bir aşamaya girdi. Bu aşama, sadece silahların kazanda yakılması değildi elbette. Bir süredir yürütülen sürecin, kamuoyuna ve siyasi partilere kısmen açıklanması, diyebiliriz.
Geçtiğimiz hafta, PKK’nin sembolik olarak seçilmiş kadroları, Irak’ta yine sembolik bir törenle Kalaşnikoflarını kazana atıp yaktı.
Hemen ertesinde Erdoğan, “sürpriz açıklama” olarak duyurulan bir konuşma yaptı. Bu açıklamada sürpriz olan tek şey, AK Parti, MHP ve DEM Parti’nin barış sürecinde birlikte yürüyecekleriydi.
Aslında İmralı şartlarındaki iyileştirmelerle birlikte Öcalan’ın örgüte müdahalesi, yaptığı görüşmeler ve sürece büyük etkisiyle örgütün yüksek menzilli silahları Türkiye’ye teslim ettiği, ABD’nin ise örgüte verdiği silahları geri aldığı duyumlarını, bir ay kadar önce almıştık.
Öcalan ve Bahçeli, DEM Parti’nin süreçte daha aktif rol oynamasını ve siyasi aktör olarak öne çıkmasını istiyorlardı. Bir süredir üç partinin (Ak Parti, MHP ve DEM Parti) yürüttükleri görüşmeler nedeniyle kamuoyu, zaten kısmi bir ittifakın oluştuğunu az çok bilmekteydi. Nitekim Erdoğan’ın açıklamasıyla bu artık netleşti.
Her ne kadar Tülay Hatimoğulları katıldığı yayında, herhangi bir ittifak içinde olmadıklarını söylese de ortada kısmi bir ittifak var. Bu üçlü ittifakın kısmilikten çıkması, cezaevlerindeki mahpuslar için atılacak adımlarla, yeni anayasa hazırlığıyla ve elbette Suriye’deki gelişmelere yönelik tutum birliğiyle paralel şekilde mümkün olacaktır.
Bugün Türkiye’deki iktidarın ve Kürt siyasi hareketinin birlikte yürümesi ya da DEM Parti’nin iktidara ortak olması; Selahattin Demirtaş gibi isimlerin cezaevinden çıkması, yeni kabinede görev ve sorumluluk almaları gibi adımlarla gerçekleşebilir.
Yanı sıra yeni anayasa çalışmalarının, üç partinin de iştirak ettiği ve katıldığı çalışmalar olduğunu biliyoruz. Ana dilde eğitim, Kürtler ve diğer azınlıkların ayrımsız eşit haklardan yararlanması, belediyelerin yetkilerinin artırılması, kayyım atamalarının durdurulması gibi maddeler, yeni anayasada yer alacaktır.
İşin bir diğer yanı hem iktidar partilerinde hem de DEM Parti’de, süreçte “çıkıntılık” yapan isimlerin geri plana atılması olacak. İktidar partilerinde barış sürecini desteklemeyen ve ırkçılık bayrağı sallayan isimlerle DEM Parti’de Kürt milliyetçiliği üzerinden siyaset yapmakta ısrar edenler geri planda kalırken, Türkiye’nin sorunları ve demokratikleşmesi temelinde birleşebilen, kapsayıcı kimlikteki siyasetçilerin önü açılacak. Zira DEM Parti açısından, sembolik silah yakma törenine katılan gözlemci vekiller, bu kapsamda örnek isimlerdi.
Yeri gelmişken söyleyeyim, örgüt içinde Murat Karayılan ve grubunun da barış sürecine itirazları bulunduğunu öğrendim. Bu sıkıntılar aşılabilecek mi veya nasıl aşılacak, birlikte göreceğiz.
Fakat belirtmeliyiz ki DEM Parti, şimdi üç büyük sorunla karşı karşıya.
Birincisi; CHP’li belediyelere ilişkin yürütülen yolsuzluk operasyonları.
Bu operasyonlar, kamuoyunda pek kabul görmüyor ve yolsuzlukla mücadele kapsamında yapıldıklarına da fazla inanan yok. Defalarca yazdığım gibi AK Parti ve MHP’ye mensup birçok yolsuz ve suçlu yargılanmadan yeni görevlere yelken açarken, ana muhalefet partisine yolsuzluk nedeniyle operasyon yapıldığını söylemek hiç inandırıcı değil.
Öyle ki tablo, artık bir demokrasi ve hukuk garabetine dönüşmüş durumda. Ne adalete ne mahkemelere ne de hâkim ve savcılara güven var. Parası ve gücü olan “adaleti” de satın alıyor ve sivrisineklerle mücadele etmek, bataklığı kurutmaya yetmiyor. Barış süreci, bu garabeti düzeltebilecek mi, yoksa barış ve demokrasi, sadece toplumun belli kesimleri için mi mümkün olacak? Asıl soru bu.
Kendi adıma barıştan anladığım, bugünkü tablo değil. Gerek infaz düzenlemelerinde gerekse demokratik reformlarda; CHP’ye böyle, DEM’e şöyle, Fetöcülere böyle, PKK’ye şöyle gibi ayrımcılıklara gidilecekse eğer, o adımlar demokrasiyi değil, yeni........
© P24
