Atatürk'ün ölümünün perde arkası: Kinin gerçeği
Atatürk’ün öldürülüşü… Atatürk’ü öldürmüşler. Bunu kasıtlı yapmışlar. Bu benim görüşüm. Bunu benden çok önce bazıları söylemiş, yazmış. Ne var ki tıbbi açıdan baktığımızda konu açık. Belgeli, ispatlı. Bunu başka ilaçların yanı sıra öncelikle ve esas olarak kinin vererek yapmışlar. Kasıtlı mı yoksa “normal” tıbbi hatalardan biri mi, inceleyelim.
Atatürk çocukluğundan, gençliğinden başlayarak birçok kez sıtmaya yakalandı. Bu ataklar sırasında çoğunlukla kinin kullandı. Atatürk kayıtlara göre daha sonraki yaşamında da sık sık ateşlenirmiş. Bunun nedenini anlayamamışlar. Sıtmaya bağlı olabilir, sıtmanın geç arazı olabilir, başka neden olabilir diye düşünmüş doktorlar. O ateşlenmeler sırasında da kinini sık kullanmış. Başka deyişle bir tür kinin bağımlısı olmuş.
Sıtmanın bazı türleri veya sık tekrarlayan sıtma karaciğer tahribatı yapabilir. Kinin de bundan çok daha ileri düzeyde karaciğer hasarı yapabilir. Bunu şimdiki tıp kesin, net biliyor. Ama o zamanki tıp da biliyordu. Atatürk özellikle 1935, 1936’dan başlayarak karaciğer hastalığı belirtileri gösteriyordu. Sirozdan, karaciğer hastalığından şüphelenmediler. Ateşlendikçe, halsizleştikçe kinin vermeye devam ettiler.
Kinini Atatürk muhtemelen kendi isteğiyle de alıyordu. Fakat doktorlar buna engel olmadılar, aksine reçete etmeye devam ettiler. Yalnızca alkolü kesmesini istediler. Doktorlar, çevresi, özellikle İnönü taraftarları Atatürk’ü ayyaş göstermekte yarış ettiler. Oysa Atatürk - saklanacak bir şey değil - çok sık içki içiyordu. Söylenenlere göre her seferinde aldığı miktar öyle sanıldığı gibi çok yüksek değildi. Ancak sık içim sonuçta ağır bir yükleme getiriyordu. Alkol de en önemli siroz nedenlerinden biridir. Sirozun en sık nedeni virüslere bağlı hepatitlerdir. Sonra alkol ve bazı ilaçlar, toksinler gelir.
İnönü de aralarındaki görüş ayrılıklarını Atatürk’ün ayyaşlığına bağlayanların başında geliyordu. İnönü hatıralarında şöyle demişti: “Akşam içki sofrasında alınan kararların sabah değişmesi bir adet olmuştu. Bu yüzden ben birçok defa müşkül vaziyette kaldım.” (Şevket Süreyya Aydemir)
43 ŞİŞE KİNİN
Sonunda Atatürk’ün karaciğer hastası, siroz olduğu doktorlarca düşünülmeye başladı. Kesin tanı 1938 başlarında Fransız Doktor Fiessinger tarafından konuldu. Tanının Atatürk’ü muayene eden onca ünlü doktora rağmen bu kadar gecikmesi tam bir tıbbi hatadır. Bunda bir kasıt olduğunu kanıtlayamayız. Ancak kuvvetli kasıt şüphesi kenarda durmaktadır. Fiessinger hastalığın yalnızca alkol tüketimine bağlı olmayacağını da söylemiştir.
Yapay zekaya sordum. Sıtmanın bazı kişilerde karaciğer hasarı yaptığı 1930’lar tıbbınca biliniyor muydu? Cevap: Evet, biliniyordu. Sıtmanın dalağı ve karaciğeri belirgin oranda büyülttüğünü doktorlar çok daha eskiden beri biliyordu. Bu karaciğerin hastalandığı anlamına gelir. Tıp bunu o yıllarda biliyordu.
İkinci soru… Kininin karaciğer hasarı yapabileceğini 1930’lu yıllarda doktorlar biliyor muydu? Cevap: Hayır, tam olarak bilmiyordu. Ama kinin, arsenik türevleri, civalı ilaçların karaciğeri zorlayacağını biliyorlardı, ama buna “toksik” demiyorlardı. (Atatürk’e bu sayılan cinslerden her türlü ilaç verildi). Üçüncü soru: 30’lu yıllarda siroz hastası birine, kinin dahil, ağır ilaçlar vermemek gerektiğini doktorlar biliyor muydu? Cevap: Evet, biliyorlardı, bunun karaciğeri zorlayacağını........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein