“Sesim Yok”
Ömrümün üçte birinde Kurban Bayramı’nı küçük bir Anadolu kasabasında geçirdim.
Bu deneyimle söylüyorum: “Nerede o eski bayramlar” sözü artık bir klişe ya da şaka değil. İnsanların hücrelerine kadar hissettiği, özlediği bir gerçekliği ifade ediyor.
Sürekli okurlarım bilir.
Bizim kasabayı (Kars’ın Susuz ilçesi) defalarca tarif etmiştim. Rus etkisinde kurulmuş ve balık kılçığını andıran bir yerleşim düzeni var.
Balığın baş kısmında “kaza” dediğimiz çarşı var. Belki de hükümet konağı orada olduğu için ilçenin merkezi sayıldığından “kaza” ismini vermişler.
Kazanın devamında iki kilometre boyunca tek bir yolun sağında ve solunda napızarlı (bostanlı) evler diziliyor. İki kilometre sonunda bir cami var ve cami o yolu ikiye bölüyor. Aşağı ve yukarı giden iki yol da adeta balığın kuyruğunu oluşturuyor.
***
Bizim ev, yolu ikiye ayıran camiden 10 ev önceydi. Bayram sabahı, namaza giden Ali Rıza Dedemin ilk işi bizi uyandırmak olurdu. Sonra dedemin yanına takılır 500 metrelik o yolu yürüyüp camiye giderdik. Cami bahçesindeki bayramlaşmadan sonra eve döner ve napızarda kurban kesimine başlardık.
Genellikle yedi aile bir araya gelir bir büyükbaş hayvan keserdi.
Biz çocuklar dizi dizi dizilir bütün seremoniyi baştan sonra izlerdik. O zaman “ya bu çocuklarda travma olur” falan diyen de pek yoktu doğrusu.
İzlediğim o kesimler bende........
© Nefes
