Sandıkta Arayış
19 Ekim’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde sandığa gidiliyor. Kâğıt üzerinde beş aday var ama hepimiz biliyoruz: Bu seçim, aslında bir ikili mücadele. Sadece iki adayın yarışı değil. Asıl mesele, Kıbrıs Türk toplumunun nasıl bir geleceğe tutunacağı, hangi kimlik ve aidiyetle yoluna devam edeceğidir.
Churchill, 1947’de demokrasiyi “kusurlu ama elimizdeki en iyi sistem” diye tanımlamıştı. Aradan yetmiş yılı aşkın süre geçti, tanım hâlâ geçerliliğini koruyor. Demokrasi, kusurlarıyla yaşıyor; çünkü alternatifi yok. İşte biz de bugün, tam da bu çelişkiyle sandığa gidiyoruz. Oy vereceğiz ama oylarımız sadece bir adayın ismine yazılmayacak. Aynı zamanda kim olduğumuzu, nereye ait olduğumuzu, nasıl bir toplum olmak istediğimizi de seçeceğiz.
Bir tarafta Ersin Tatar var: “iki devlet” tezini savunan, Türkiye ile daha sıkı bağları vurgulayan bir çizgi. Diğer tarafta Tufan Erhürman: federasyon temelinde uluslararası topluma entegre olmayı, AB ve dünya ile uyumlu bir gelecek inşa etmeyi öne çıkarıyor.
Dolayısıyla pusulaya attığımız oy yalnızca bir kişi için değil, bir vizyon için atılacak. Bu seçimde “bizim cumhurbaşkanımız kim olacak?” sorusundan çok, “biz kim olacağız?” sorusu yanıt bulacak.
Kıbrıs Türkleri uzun zamandır bir kimlik sancısı yaşıyor. Bir uçta, “Türkiye ile kader birliği” söylemi. Diğer uçta, “adanın çoğunluğu içinde erime” korkusu. Toplum, bu iki uç arasında gidip geliyor.
Günlük hayatımızda bile bu kimlik........
© Muhalif
