menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Kaygılanalım Ama Felakete Teslim Olmayalım” Bill GATES’de aynı fikirde

16 10
03.11.2025

Bir yandan kutuplardaki eriyen buzulları, yanan ormanları birkaç saniyede milyonlara ulaştıran “Sosyal Medya” diğer yandan da insanlarda kaygıyı büyütüp eylem isteğini küçültüyor. Bireyleri İklim Çaresizliği’ne sürüklüyor. Son zamanlarda zihnimizin ve zamanımızın büyük bir bölümünü meşgul eden Sosyal Medya, “felaket geliyor” diyor ama araştırmalar gösteriyor ki bu dil, insanları eyleme değil, çaresizliğe itiyor. Oysa kaygı, doğru yönlendirilirse değişimin başlangıcı olabilir.

Bazen bu işi neden seçtiğimi kendime hatırlatmam gerekiyor. Her gün onlarca rapor, veri ve afet haberi okurken içimde büyüyen şey sadece bilgi değil, bir yük. Çünkü iklim gazeteciliği dünyayı izlemek değil; dünyanın gidişatını anlatma sorumluluğunu taşımak demek.

Bu sorumluluk ağır. Hele ki sosyal medyanın sürekli “felaket geliyor” manşetleriyle dolu olduğu bir dönemde, umudu diri tutmak giderek zorlaşıyor. Algoritmalar korkuyu büyütüyor, paylaşımlar kaygıyı besliyor. Bir çok kişi bu noktada aynı cümlede buluşuyor: Artık çok geç.

Ama değil. Henüz değil. İklim uzmanları öyle söylüyor.

ABD’de yayımlanan bir araştırma, sosyal medya kullanımının iklim kaygısı ve felaket beklentisiyle doğrudan bağlantılı olduğunu ortaya koydu. 1.400 kişiyle yapılan çalışmada, sosyal medyada daha çok vakit geçirenlerin “yakında insan uygarlığının çökeceğine” daha fazla inandığı belirlendi.

Yani telefon ekranlarımız, farkında olmadan kıyamet senaryolarına inanmamızı kolaylaştırıyor.

Araştırmaya göre sosyal medya yalnızca bilgi değil, duygu da yayıyor: Özellikle korku, öfke ve umutsuzluk. Ve bu duyguların insan hayatı üzerinde olumsuz sonuçları var. Araştırmada, insanların radikal eylemleri ve devletin çok sert önlemler almasını ne........

© Muhalif