menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Hamdım, piştim, yandım”

12 17
15.11.2025

Taksiden indi. Tam karşısındaki görkemli binaya baktı. Kurşuni gökyüzü altında eflatun rengi daha da belirginleşmiş olan saraya benzer yapı, göğe doğru tırmanan katları ve yüzlerce kemerli penceresiyle, ürkütücü bir güzellik halinde oradaydı işte. Öteki binalara da baktı. Yan yana uzayıp giden betonlar, taşlar, tuğlalar. Binalar, binalar. İzmir Palas, İtalyan Sefareti olarak yapılmış o süslü bina. İrili ufaklı apartmanlar. Yerde bir karışlık bir boşluk bile kalmamış. Her yer dolu. Her yer bina. Gülümsedi. ‘O’nun bir sözü geldi aklına. “Gökten yaratıldığımız halde yeryüzüne bu alakamız nedir?”

Apartmanların arasına sıkışıp kalmış, yavaşça ölmeye yatmış gümüşi akasya ağaçlarına baktı. Geçen yıl yavru kuşların sesleriyle çın çın öten yuva, şimdi hüzünlü bir sessizlik içindeydi. Kuşlar uçup gitmişti. Yine gülümsedi. ‘O’nun bir sözünü daha düşündü. “Bu, evde beslenen kuştur, havada uçan Simurg değildir, nefis şeyler yiyip içer, gıdası Hak’tan değildir”.

Heybetli binanın dört kapısından birinden içeriye girdi. Kalın bir kırmızı halı serili, beyaz mermer döşeli koridorda yürüdü. Geniş merdivenlerden ikinci kata çıktı. Bir dairenin kapısını çaldı. Biraz sonra iki erkekle üç kadının oturmakta olduğu sade döşenmiş bir salondaydı. Filizi yeşile boyanmış duvarlarda Kadıasker Mustafa İzzet, Tuğrakeş İsmail Hakkı gibi büyük hat sanatçılarının celi sülüs, şikeste, zülf-ü arus tarzındaki sedef çerçeveli levhaları görülüyordu.

Biraz konuştular. Sonra pencerenin önüne yerleştirilmiş kocaman masaya geçtiler. Gülkurusu perdeleri açtılar. Dışarıdaki gri renkli Maçka’ya baktılar. Sisler içinde yüzer gibi dalgalanan ve bir kalem gibi ince ve zarif minareleri seyrettiler. Kumruların yanık bir ney sesine benzeyen dem çekişlerini dinlediler.

Işıklar yakıldı. Oturdukları masayı tam tepeden aydınlatan kristal avizenin billur ışıkları altında, kalın kağıt yığınlarını sessizce okumaya koyuldular. Okudular ve yazdılar. Sepya renkli yıpranmış kağıtlara yazılmış Farsça yazıları okudular ve önlerindeki beyaz kağıtlara yazdılar.

“Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor; ayrılıkları nasıl anlatıyor.........

© Muhalif