Gelecek neler gösterecek?
Malumunuz Türkiye’de karar alma süreçlerini takip edebilmek ve sağlıklı bilgi alabilmek sıradan vatandaşlar için oldukça zorlu hale geldi. Çoğu zaman şatafatlı kulis koridorları veya gizli toplantı salonlarında alınan kararlar, elitler tarafından üstü örtük mesajlarla dillendiriliyor, ardından kamuoyundan alınan geri dönütler ışığında oluşturulan planlamalar üzerinden süreçler yürütülüyor.
Basın kuruluşlarının baskı altında olduğu bir siyasal ortamda kamuoyu uzun süredir siyaset kurumunun ülkeyi nereye savurduğunu, elinde herhangi bir somut veri olmadan, yabancı veya yerel basına sızan kulis haberleri ve siyasal elitlerin yaptığı açıklamalarla anlamaya, analiz etmeye çalışıyor. Bu noktada halihazırdaki şeffaf olmayan siyasal süreçlerden şikayetçi bir yurttaş olarak yazı içerisinde dile getireceğim fikirlerin çok büyük bir kısmının bugünün siyasal bağlamındaki atmosferi anlamlandırarak yarını tahmin etmeye çalışmaktan öteye gidemeyeceğini vurgulamak istiyorum.
Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili olan Mehmet Uçum, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada yeni anayasanın dört yüz milletvekiliyle mecliste kabul edilse bile meşruluğun sağlanması için referandumla onanması doğru olacağını belirtti. Yasama dönemi kapanırken böyle bir sesin yükselmesi, iktidarın yeni anayasa çalışmalarından siyasi kazanımlar amaçladığını sanıyorum bizlere bir kere daha hatırlatıyor. O halde 19 Mart’ın gölgesinden henüz kurtulamamış ve düşüş trendini durdursa bile toplumsal rıza üretebilecek noktadan uzaklaşmış Cumhur İttifakı, yeni anayasa için 50 1’i nasıl bulmayı planlıyor?
Takdir edersiniz ki Türkiye’de şu anda birbirinden bağımsız görünen birden çok olağanüstü süreç, aynı anda yürütülüyor. 19 Mart’la beraber muhalefeti ve belediye bürokratlarını yıpratmaya yönelik olan yargı süreci, Devlet Bahçeli’nin başlattığı “terörsüz Türkiye” süreci, iki senedir iktidarın tartıştırdığı ancak bir türlü somutlaştırmadığı yeni anayasa süreci ve elbette bunlarla beraber Orta Doğu’da yaşanan ve yaşanacak gerilimler… Peki gündemi sürekli geren ve meşgul eden bu “olağanüstü” süreçler, birbirlerine ne kadar bağımlı veya birbirlerinden ne kadar bağımsız?
Mevcut siyasi konjonktür içerisinde, 31 Mart yerel seçimlerinde ciddi bir hezimetle karşılaşan Cumhur İttifakı’nın, kurucusu olduğu mevcut “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” içerisinde herhangi bir düzenleme yapılmadan sonraki seçimlerde gücünü muhafaza etmesi mümkün görünmüyor. Bu noktada Cumhur İttifakı varlığını ve iktidarını sürdürebilmek için ya çeşitli siyasal açılımlarla kendisine yeni politik hikâyeler yaratmaya çalışacak ya da oyunun kurallarını Erdoğan’ın asimetrik politik gücünden faydalanarak kendi lehine olacak şekilde yeniden düzenleyecek.
Açıkçası bugün geldiğimiz nokta itibariyle iktidarın hem yeni siyasal açılımlar yaparak ittifakına yeni bileşenler ekleyeceğini hem de oyunun kurallarını kendi lehine yeniden düzenleyerek rejimini kurumsallaştırmaya çalışacağını düşünüyorum.
Erdoğan’ın Kızılcahamam’da partisinin istişare toplantısının ardından gerçekleştirdiği konuşmada ilk defa “AKP-MHP-DEM” üçlüsünün “terörsüz Türkiye” sürecini beraber işleteceğini açıklarken muhalefeti tamamen bu sürecin dışında........
© Muhalif
