İSİM VE MÜSEMMÂ
“İsim” ve “Müsemmâ” konusu, klâsik bir kelâm/teoloji problemi olarak gözükse de âlemin varlığı ve Allah ile ilişkisi bağlamında yaratılışın en önemli/temel sorunudur. Önce şunun altını çizelim ki; Hakk, mutlak olarak Hakk kalsaydı[1], “âlem” diye isimlendirilecek hiçbir şey ortaya çıkmayacaktı ve âlemin ademinde/yokluğunda da doğaldır ki “âlem görüşü” fikri bütün anlamını kaybedecekti. Ama böyle olmadığına göre “âlem” ilâhî isimlerin tecellilerinden meydana gelmiştir ve bu ilâhî isimler Hakk’ın âlem ile mümkün olabilen sonsuz bağıntılarıdır. Başka bir ifâde ile İlâhî Tecellî’nin sûretleri sayısızdır ve bunun sonucu olarak İlâhi İsimler de sonsuzdur. Bununla beraber, bunlar sınıflandırılıp belirli bir sayıda temel İsimlere indirgenebilir. Örneğin, genel olarak, Kur’ân’ın Allah’ın 99 ismini içerdiği kabûl edilmektedir. Şimdi temel soru şudur: “Bir isim müsemmâsı ile yâni o isim aracılığıyla isimlendirilmiş olan şey ile aynı mıdır yoksa farklı mıdır?”
Bu soruya mezhepler farklı görüşler ileri sürerek cevap vermeye çalışmışlardır. Bazıları “isimler müsammânın aynısıdır” derken bazıları da “isimler müsemmânın gayrısıdır” demişlerdir. İrfân ehli ise konuya “isim müsemmâsı ile bir yönden aynı fakat başka bir yönden ise gayrıdır” şeklinde bir yaklaşım göstermişler ve şunları söylemişlerdir: Her İsim Hakk’ın, tecellî bakımından, O’na ait özel bir veçhesi ya da özel bir sûretidir. Ve bu anlamda her isim “Zât” ile özdeştir. Başka bir deyimle, bütün İlâhi İsimler “bağıntıların gerçekleri”dirler, yâni “Tek Olan Hakk”ın âleme olan bağıntıları olup bu yönden hepsi de İlâhî Tecellî’nin sebep olduğu çeşitli özel bağıntılar açısından müşâhede edilen İlâhî Zât’dır. Ama isimler, îmâ ettikleri Zât’a bağlı olmaksızın da bizâtihî göz önüne alınabilirler. Başka bir deyimle, bunlara bağımsız Sıfatlar gözü ile de bakmak mümkündür. Bu türlü anlaşıldıkları takdirde her isim, kendisini diğer İsimler’den farklı kılan kendi hakîkatine sahiptir. Ve bu itibarla da bir isim müsemmâsından gayrı olmuş olur.
Konuyu biraz daha açarsak, her isim hem Zât’a ve hem de ismi olduğu ve İsmi’nin özellikle zorunlu kıldığı özel anlama delâlet eder. Şu hâlde her bir İsim Zât’a delâlet ettiği sürece bütün İsimleri ihtivâ eder, fakat kendine has olan mânâya delâlet ettiği sürece........
© Mir'at Haber
