menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İNKÂRIN FARKLI KARAKTERLERİ

33 7
26.04.2024

Kur’ân’ın doğru anlaşılabilmesi için nâzil olduğu tarihsel ortamın bilinmesi ne kadar önemliyse, hangi ayetlerin birbiriyle bağlantılı olduğu ve hangi amaca yönelik inzâl edildiklerinin bilinmesi de o kadar önemlidir. Tefsîr literatüründe buna “siyâk/sibâk” yani bir âyetin kendinden önceki ve sonraki âyetlerle bağlantısı adı verilir. Bu nedenle bir âyeti bu bağlamdan/ilişkiden bağımsız ele alarak anlamlandırmaya çalışmak –iyi niyetle dahi olsa– istenmeyen sonuçlara insânı ulaştırabilir. İşte Mâide/82. âyet de sözünü ettiğimiz konuda dikkat edilmesi gereken âyetlerden biridir, bu âyetten yola çıkarak genelleştirmeler yapmak ve kesin hükümler ortaya koymak isâbetli bir tutum değildir. Âyetin içeriği şöyledir: “Bütün insânlar içinde [bu ilâhî kelâma] inananlara en çok düşmanlık yapanların Yahudiler ve Allah’tan başkasına ilâhlık yakıştırmaya şartlanmış olanlar olduğunu kesinlikle göreceksin; ve bütün insanlar içinde [bu ilâhî kelâma] inananlara en çok şefkat gösterenlerin ise “Biz Hristiyanız” diyenler olduğunu göreceksin: böyledir, çünkü onlar arasında öyle keşişler ve rahipler var ki bunlar kibre kapılmamışlardır.[1]

Âyetin ilk bölümünü oluşturan cümlenin fiili olan “letecidenne” yâni “elbette bulursun” veyâ “kesinlikle göreceksin” ifâdesinin muhatabı/öznesi şüphesiz Hz. Peygamber’dir. Allah bu âyetten önceki âyetlerde Yahudilerin ilâhî vahye karşı olan davranışlarını eleştirmekte; kendilerine gönderilen peygamberleri yalanlamalarını ve öldürmelerini, hak ve adalet sınırlarını ihlâl etmelerini gündeme getirmekte; bu nedenle onların inkârları yüzünden kalben kör ve sağır olduklarını vurgulamaktadır.[2]Arkasından da Hristiyanlardan söz etmekte, onların da Meryem oğlu İsâ’yı ulûhiyetle örtüştürmeleri sonucu küfre düştüklerini, teslis inancının/iddiasının hâkîkati inkâr etmek olduğunu söylemekte ve yine onların hem sapmış hem de insânların birçoğunu saptırmış olduklarını ilâve etmektedir.[3]

Bütün bu ifâdelerden anlıyoruz ki; muhatap Hz. Peygamber olduğuna göre bizim de bu âyete önce indiği dönemin sosyal ve siyasal ilişkileri/gelişmeleri noktasından bakmamız gerekmektedir. Kaynaklar bu âyetle birlikte arkasından gelen dört âyetin Habeş Necâşîsi Ashame ve çevresindeki insaf sahibi Hristiyanlar hakkında indiği rivâyet etmektedirler. Bu rivâyetlere göre, hükümdar Mekke müşriklerinin zulüm ve baskısı karşısında Habeşistan’a göç etmek zorunda kalan Müslümanları dinlemek üzere ileri gelen din bilginlerini ve rahipleri de çağırır. Necâşî “Sizin kitabınızda Hz. Meryem’den söz ediliyor mu?” diye sorunca Müslümanlar onun adıyla bir sûre bulunduğunu belirtip Kur’ân’dan bazı bölümleri okurlar. Okunanlar oradaki samimi inanç sahibi Hristiyanları duygulandırır ve onları ağlatır. Tefsirlerde, hükümdarın Hz. Peygamber’e gönderdiği bir heyetin ve Resûlullah zamanında Medine’ye gelen başka Hristiyan grupların Kur’ân’ı dinlerken dinî bir coşku ile ağladıklarına dair rivâyetler de vardır.[4

Âyette görüldüğü gibi Hz. Peygamber’in temas halinde olduğu inanç çevreleri, kendisine iman edenlere karşı tutumları bakımından iki gruba ayrılmakta, bunlardan Yahudilerin ve müşriklerin Müslümanlara olumsuz baktıkları, en olumlu bakışın ise Hristiyanlara ait olduğu belirtilmektedir. Şüphesiz âyetin bu tesbitinin o dönemdeki tarihsel olguya tamamen uygun olduğu görülmektedir. Fakat bu ayrım, belirli inanç kesimlerini kesin bir tasnife tâbi tutup buna göre dost veya düşman ilân etme amacı taşımamaktadır. Medine’deki Yahudilerin Müslümanları bir kaşık suda boğabilmek için türlü entrikalara başvurmuş oldukları, Mekke’deki müşrikleri kışkırtma ve onlarla iş birliği imkânlarını araştırma dâhil bu uğurda her yolu denedikleri bir gerçekliktir. Aynı düşmanlığı Mekke müşrikleri de en şiddetli bir biçimde ortaya koymuşlardır. Fakat âyette düşmanlık sıralaması açısından Yahudilerin ilk sıraya konulması ve müşriklerden önce anılması, onların hem kendi imkânlarını kullanmaları hem de başka düşman potansiyellerini harekete geçirmeye çalışmaları yüzünden olmuştur.

O dönemdeki bu tavrın sebebinde; Hristiyanların Müslümanların uzağında, Yahudilerin ve müşriklerin ise yakınında hattâ onlarla iç içe olmalarına bağlanması gerektiği, düşmanlık ve sevginin o gün de bugün de din veya dünya adına menfaat ve egemenlik çekişmesinin eseri olduğu, dinin bu konuya herhangi bir etkisinin bulunmadığı ileri sürülebilir. Hatta tarihte ve günümüzde Müslümanlarla Yahudiler, çok tanrı inancına sahip olanlar ve Hristiyanlar arasındaki ilişkilerden bu düşünceyi destekleyen örnekler verilebilir. Bu bakış genel olarak isabetli olsa da Kur’ân’ın amacını ortaya koyma açısından doğru ve yeterli değildir. Fakat Kur’ân burada çekişme olgusunu açıklamanın ötesinde daha yüksek ve daha kapsamlı bir gerekçeye ışık tutmaktadır ki, o da şudur: Düşmanlık ve........

© Mir'at Haber


Get it on Google Play