menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

ÂYETLERİ BÜKMENİN NESİH/MENSUH YOLU

27 23
31.05.2024

Tek Allah, tek din, tek hakîkat varsa, bütün bu tevhidin kaynağı da tektir ve bu kaynak Kur’ân’dır. Allah’ı nefislerinin arzularına göre değil de O’nun istediği gibi anmak sevdasında olanlar, Allah’ı yalnız Kur’ân’dan öğrenmek ve dinlemek zorundadırlar. Bu açıdan bakıldığında bugün İslâm dünyasının din açısından durumu bir tevhid manzarasından çok, bir şirket manzarası arzetmektedir. Bu yapı içinde Kur’ân en iyi ihtimalle üçüncü dördüncü sırada bir söz hakkına sahip bulunmaktadır. Hristiyanların, Hz. Îsâ’nın emanetinin başına getirdiklerini tenkit edenler, Hz. Peygamber’in emanetinin başına ondan daha korkuncunu getirmişlerdir. Ortada birkaç incilin bulunmasını tutarsızlık sayarken, din adına bir düzineden fazla kitabı dokunulmaz kaynak yapıp Kur’ân’ı hüküm makamından indirdiklerini hiç bir bahane/tevil saklayamaz.

Kur’ân’ı hükümden düşürmenin ve onun âyetlerini devre dışı bırakmanın bir yolu da “nesih/mensuh” konusudur. Nesh, bir şeyi yok etmek ve onun yerine başka bir şey koymak demektir. Nesh eden şeye “nâsih” yâni “yerine geçen, yok eden”, neshedilene de “mensuh” yâni “Neshe uğrayan” denir. Neshin şer’i terminolojide mânâsı, herhangi bir hükmün tersine diğer bir delîlin o hükmü kaldırması veyâ değiştirmesidir. Nâsih, hükmü kaldıran, mensuh hükmü kalkan âyettir. Bu kısa açıklamadan sonra şimdi de hayatî ve temel bir soru olan “Kurânda nâsih ve mensuh var mıdır, yok mudur?” sorusuna cevap aramaya çalışalım. Bu konuda hemen şunu söyleyelim ki; Kur’ân’ın iki kapağı arasında yazılı olup da hükmü geçersiz olan hiç bir âyet yoktur ve Hz.Peygamber’den de “Kurândan herhangi bir âyetin neshedilmiş olduğuna dâir bir tek hadîs rivâyet edilmemiştir.”Zaten en büyük amacı Kur’ân’ı tebliğ edip insânları hurafelerden, dar düşüncelerden, saplantılardan kurtarmak olan Hz. Peygamber’in, Kur’ân’a aykırı, hatta bazan Kur’an’ı nesheden[1], insânlann yollarını daraltan, gelişmekte olan toplumun sosyolojik gerçeklerine ters sözler söylemesi düşünülemez.

Hz.Peygamber böyle bir şeyden bahsetmediğine göre bunun nereden çıkmış olduğunu anlamak çok kolaydır. Demek ki, Asr-ı Saadet’ten sonra, birbirini tutmadığı düşünülen/görülen iki âyet karşısında kalanlar, bunlardan birinin diğerini neshetmiş olduğunu sanmışlardır. Hâlbuki Kur’ân, âyetleri arasında hiçbir ayrılık/tutarsızlık bulunmadığını şöyle açıklamaktadır: “Onlar bu Kur’ân’ı hiç anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o, Allah’tan başka birinden gelmiş olsaydı onda mutlaka birçok (tutarsızlık ve) çelişkiler bulurlardı![2] Mâdemki Kur’ân içinde hiçbir ayrılık, hiçbir ahenksizlik yoktur, o hâlde onda nâsih ve mensuh’un da bulunmaması gerekir. Allah’ın kitabının bir kısım âyetlerinin diğer bir kısmını hükümsüz ve geçersiz ilân ettiğini ileri sürmek Kur’ân’da çelişmenin varlığını peşînen kabûllenmek olur ki, Allah’ın kitabı böyle şeylerden arınmıştır.

Bir başka âyet de şöyledir: “Benim verdiğim söz değişmeyecek; ve Ben kullarıma asla zulmetmem![3] Anlaşılıyor ki; ilahî sözle insan sözünün en belirgin farkı birincinin zamanüstü değişmez olmasıdır. Bu da bize, zamanüstü kelamın zirvesi olan Kur’ân’da “nesh” yani “hükümden düşen/geçersiz olan” söz olmadığını göstermektedir. Bunun bir anlamı da İlahî sözün/vahyin ihtilaftan annmış olmasıdır. Tâhâ/114. âyette de Hz. Peygamber’e verilen şu emir “nesh” konusunda düşündürücüdür: “Kur’ân’ın vahyi sana bütünüyle ulaştırılmadan önce onun hakkında (görüş bildirmekte) tezlik gösterme; fakat [daima] ‘Ey Rabbim, benim ilmimi artır!’ de.[4] Bu emirden/âyetten anlaşılıyor ki; Kur’an Allah’ın Kelâmı, Allah’ın Sözü olduğuna göre, onu oluşturan parçaların hepsi –ibareler, cümleler, âyet ve sureler– bir arada birbiriyle tutarlı ve bağlantılı tam bir bütün meydana getirmektedirler. Bunun içindir ki, Kur’ân mesajını tam olarak anlamak isteyen kimse, “aceleci yaklaşımlardan” yani âyetleri ait oldukları umumî anlam örgüsünden soyutlayarak onlardan aceleci sonuçlar çıkarmaktan sakınmalı, Kur’ân’ı bir bütün olarak ele almalı ve münferit meseleleri bu bütün içinde değerlendirmelidir.

Aynı zamanda bu emir bize Kur’ân’ın bir bütün olarak düşünülmesi gerektiğini ve bu bütün içinde hiçbir âyetin hüküm dışı tutulamayacağını ifâde eder. Bundan da anlaşılır ki, “Kur’ân’ın bazı âyetleri nesh edilmiştir yani hükümden düşürülmüştür” demek, bir anlamda Kur’ân’a iftira etmek demektir. Hükümden düşürülmüş hiçbir Kur’ân âyeti yoktur ve her âyet hüküm dayanağıdır. Burada bugün yürürlük alanı bulamazsa bir başka yerde yarın yürürlük alanı bulur. Kur’ân bütün zamanların ve........

© Mir'at Haber


Get it on Google Play