MODERN HAYATTA KAYBOLMAK
Modern hayatın hızlı akışı içinde yolumuzu kaybettiğimizi fark ediyor muyuz? Hepimiz bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz: işe, derse, trafiğe, toplantılara, sosyal medyadaki yeni trendlere… Peki ya kendimize? Günler geçiyor, aylar sürükleniyor, yıllar akıp gidiyor. Arkaya dönüp baktığımızda, geriye çoğu zaman sadece yorgun bir zihin, bitkin bir beden ve hüzünle yoğrulmuş bir ruh kalıyor. Bunca telaşın, bunca koşturmacanın sonunda asıl soruyu sormak zorundayız: Neyi arıyorduk, neyi bulamadık, neyi kaybettik?
Kaybolan Değerler
Bir zamanlar insanı insan yapan şeyler vardı: samimiyet, dostluk, güven, merhamet, kanaatkârlık… Bugün bu değerler, modern hayatın gürültüsü arasında silikleşti. Sofralar paylaşılmak için değil, gösterilmek için hazırlanıyor. Sohbetler ruhları beslemek yerine, dijital ekranlara yüklenmiş kısa mesajlara sıkıştırılıyor. Kalpler, birbirine dokunarak değil; Wi-Fi sinyalleriyle bağlanıyor.
Kur’an bu duruma dikkat çekerek şöyle buyurur:
“Dikkat edin! Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 28)
Bugün huzuru alışveriş merkezlerinde, tatil paketlerinde, yeni teknolojilerde arıyoruz; fakat bulamıyoruz. Çünkü insan kalbi, fıtraten ancak hakikatin ve Yaratıcı’ya bağlılığın ışığında tatmin olur.
Sahte Hayatlar ve Gösteri Düzeni
Modern toplum, adeta büyük bir sahneye benziyor. Herkes rolünü oynuyor; mutluluk rolü, başarı rolü, güçlü görünme rolü… Sosyal medyada sergilenen gülümsemeler, çoğu kez ruhun derin yaralarını gizliyor. İnsan, gerçekten yaşamak yerine “yaşıyormuş gibi görünmeye” çabalıyor.
Jean Baudrillard, modern çağın bu özelliğini “gösteri toplumu” kavramıyla eleştirir; hakikatin yerini imajların, gerçekliğin yerini simülasyonların aldığını belirtir. Bugün mutluluk, yaşanandan çok gösterilen bir duyguya dönüşmüştür.
Hz. Peygamber (s.a.v.) de bu tehlikeyi haber veriyor........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein