menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

MODERN ŞİRKİN GÖLGESİNDE TEVHİDİ YENİDEN İHYÂ

14 1
25.09.2025

Kur’ân-ı Kerîm, iman ile şirkin bir arada bulunamayacağını açık bir şekilde vurgulamaktadır. Nitekim En‘âm Sûresi’nin 82. âyetinde şöyle buyrulur:

“İman edip de imanlarını zulümle (şirkle) karıştırmayanlara güven vardır ve işte onlar hidayete erenlerdir.”

Bu âyet-i kerîme, imanın ancak şirkten arındırıldığı takdirde gerçek anlamda güven ve hidayet kaynağı olacağını ortaya koymaktadır. Buradaki “zulüm” kelimesi, müfessirlerin icmâsıyla “şirk” olarak tefsir edilmiştir. Nitekim Lokmân Sûresi’nde de:

“Şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.” (Lokmân 13)
buyrularak bu husus açıkça belirtilmiştir. Zira şirk, insanın hem akidesini hem de kalbini ifsat eden en büyük zulümdür.

Dolayısıyla kalp, şirkten temizlendiğinde yalnızca Allah’a yönelir, O’na sığınır, böylece gerçek emniyeti bulur. Bu emniyet, sadece dünyevî huzuru değil, aynı zamanda uhrevî kurtuluşu da beraberinde getirir. Tevhid, imanın özünü; şirkten uzak durmak ise hidayetin ön şartını teşkil etmektedir.

İmân şirkten ayrışmadığı sürece insana ne güven (emân) ne de hidâyet sağlar. Demek ki iman, ancak sâfiyetini muhafaza ettiğinde Allah katında makbuliyet kazanır. Zira şirk, imânın özünü zedeleyen en büyük tehlikedir.

İmân saf kaldığında güven vardır; imâna şirk karıştığında ise güven (emân) de kaybolur, hidayet de. Şirk, hem bireysel akideyi bozar hem de toplumsal yapıyı ifsat eder.

Ne yazık ki içinde yaşadığımız çağ, imanı kuru bir slogana indirgemekte; şirki ise sistematik bir hayat tarzı hâline getirmektedir. Bu durum, tevhidin bireysel ve toplumsal hayata yeniden hâkim kılınmasının zaruretini ortaya koymaktadır.

Yaratma ve Hükmetme Konusunda Tevhid Anlayışı

Tevhid, sadece Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak değildir. Aynı zamanda Allah’ın:

Yaratma (tekvîn) alanında tek otorite olduğunu,

Hükmetme (teşrî‘) alanında da tek merci olduğunu kabul etmektir.

Bu çerçevede İslâm tasavvuru, “ulûhiyet”in yalnızca ibadeti değil, aynı zamanda emir ve yasak koyma yetkisini de kapsadığını vurgular. Şirk, bu yetkinin insan yapımı ideolojilere veya sistemlere devredilmesi demektir. Eğer Allah’ı yalnız mabedin içine hapsettiysen, O’nun hükmünü beşerî kanunlara bırakmışsan, şirki meşrulaştırıyorsun demektir. Tevhid, ibadette Allah’ı birlemek kadar hükümde de O’ndan başkasını tanımamaktır.

“Hüküm yalnız Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yûsuf, 40)

“Hüküm yalnız Allah’ındır. O, hakkı açıklamaktadır. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (el-En‘âm, 57)

“Onların (göklerde ve yerde olanların), O’ndan başka bir yöneticisi yoktur. O (Allah), kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.” (el-Kehf, 26)

“Yoksa onlar cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için, Allah’tan daha güzel hüküm koyan kim vardır?” (el-Mâide, 50)

Bu âyetler, insanoğluna apaçık bir hakikati hatırlatmaktadır: Hüküm koyma yetkisi yalnızca Allah’a aittir; O’nun dışında hiçbir güç, ilâhlık iddiasında bulunamaz. Tevhid, sadece ibadette değil, hayatın bütün alanlarında Allah’ın otoritesini kabul etmektir. Ancak tarih boyunca olduğu gibi bugün de insanlar, Allah’ın hükmünü bırakıp cahiliyenin hükümlerine yönelme imtihanıyla karşı........

© Mir'at Haber