DAVETİMİZ HERKESE!
DAVETİMİZ HERKESE!
Kendimden başlayayım. “Dinle ey nefsim!” Allah (cc) “kendini kınayan nefse” yemin eder. Kendimiz derken, kendi nefsimiz, ailemiz, ülkemiz, halkımız, kadınlar, erkekler, cemaat, tarikat, parti, hepsi aslında nefislerin yoğunlaştığı yerlerdir. Unutmayın, “Vel asr” da, bütün nefsiler için hüsran uyarısı olarak yapılır. Çoğunluk değil, herkes bu kapsamda, aklananlar, “iman edenler, ameli salik olanlar, Hakkı tavsiye edip sabredenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna”. “Yok bizde böyle bir şey olmaz” diyerek nefislerini aklayanlar yok mu, vay onların haline. Gelin “İtiraf” edelim: “İnni küntü minezzalimiyn” diyelim. “Nefsimizi aklamak”tan vazgeçelim. Tevbe istiğfar edelim. Rehberimiz Hz. Yusuf olsun: (Yûsuf 52-53), “Benim böyle yapmam, Aziz’in; yokluğunda, benim kendisine hainlik etmediğimi ve Allah’ın, hainlerin tuzaklarını başarıya ulaştırmayacağını bilmesi içindi” dedi. ﴾53﴿ Yine de ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, rabbimin acıyıp koruması dışında, daima kötülüğü emreder; Ancak Rabbimin rahmetiyle yarlığadığı müstesna. Muhakkak ki, Rabbim bağışlayıcı ve merhametlidir”.
“Masum” olan peygamberler bile çokça “tevbe istiğfar”” etmediler mi?. Hz. Adem ve Hz. Yunus, “inni küntü minezzalimin” demedi mi? Dini bilen dindar geçinen birileri, “inandığı gibi yaşamıyor, aksine yaşadığı gibi inanmaya başlamış”sa onlar “Belam’laşmış” demektir. Onlardan uzak durun. Onlar “Hidayeti bırakıp sapkınlığı satın almış” kimselerdir. Yahudilerin lanetlenmesine sebeb olan işlerin başında küçük menfaatler uğruna dinlerini istismar ederken hakkı bırakıp sapkınlığı satın alanlar değil mi? Onlara söylesen de bir söylemesen de bir. Aslında hakikati biliyorlar, ama dünya menfaati ve onu kaybetme korkusu yüzünden Hakkı bildikleri halde söylemiyorlar. Onları güzel söz ve hikmekle Hakka çağıralım. İnatlaşmaya kalkarlarsa, “Selam” diyerek onlardan uzaklaşalım. Onlarla tartışmayı bırakalım.
Bazıları da var ki, akıllarını kullanmıyorlar, düşünmüyorlar. Birilerinin peşine takılmış gidiyorlar. Onların din ve/veya devlet adına “önder/lider/İmam/Rehber” edindiklerimizin söz ve işlerini doğru olup olmadığına bakmadan o söz ve eylemi doğru kabul ederek ona uyar, ona destek verirsek, onları “İlah ve Rabbi, İdol:put” edinmiş olmuyor muyuz? O zaman kendinize yazık edenlerden oluruz. Hele bir de kafirleri, onların kurdukları düzeni, “uluslararası sistem”in önde gidenlerini dost ve veli edinenlerdensek vay halimize!. Bir de içimizdeki münafıklara dikkat! Onlardan da uzak duralım.
Ahlaklı, akıllı, söz söylersek dinleyen, düşünen, araştıranlar yok mu, onlar münkir de olsalar Hidayete erme potansiyeli bakımından en yüksek şansı ben onlara veriyorum. Bugün İslamlaşmanın batıdaki yükselişinin arkasındaki asıl gerçek bu. Mesela Ateistler de, eğer körü körüne bir inanç ve inatla sapkınlıkta sınır tanımıyorlarsa, onların işi zor. Önemli olan “akletmek” ve “ahlak”. Onlara güzel söz ve hikmetle yaklaşabiliriz. Ama ilk şart bizim güzel örnek olmamız gerek. Bu gün Müslüman olduğunu söyleyen politikacı, iş adamı, polis, yargıç, esnaf, bilim adamı, gazeteci İslam ahlakı ile ahlaklanmamışsa, kötü örnek oldukları için birilerinin İslam’ın hakikatine........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein