menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sahte kahramanlar, taşeron terör ve 40 yıllık büyük oyun

8 10
tuesday

Tozlu arşiv torbaları açıldıkça anlaşılıyor ki; bu ülkede değişen sadece oyuncular… Senaryo ise baştan beri aynı karanlık aklın elinden çıkıyor.

Dün gece o dağınık arşiv torbalarını tek tek açmaya çalıştım ama hâlâ bitiremedim. Niyetim, gurbetçilerle ilgili yıllardır biriktirdiğim çalışmalarımı, notlarımı ve Alman basınında yayımlanan yazılarımı bir dosyada toplamak, hepsini düzenli bir hafıza defterine dönüştürmekti. Fakat her torbaya elimi attığımda tozlu kâğıtların arasından bambaşka gerçekler çıktı. Öyle belgeler, öyle kupürler, öyle unutulmuş haberler elime geçti ki; bugün yaşadıklarımızın yıllar önce nasıl adım adım örüldüğünü bir kez daha anladım. Aramaya hâlâ devam ediyorum; fakat bulduklarım bile bu yazının neden yazılması gerektiğini fazlasıyla gösteriyor.

Bugün “terörsüz Türkiye” diye süslenen siyasi senaryonun arka planında, PKK’lıların affedilip TBMM’de siyasetçi yapılmasının aslında 4 ayaklı Kürdistan planının final sahnesi olduğunu görüyoruz. Yarın “Misak-ı Milli’ye dönüyoruz” propagandasıyla genişletilecek; sonunda ise Anadolu’dan geriye küçücük bir toprak parçası bırakacak uzun vadeli bir oyunun taşları dizilecektir. Bu planın sahipleri bellidir: Figüranlar değişir, yüzler değişir, perdeler değişir ama rejiyi yazan akıl değişmez. Çünkü bu oyun, milletin değil; belirli çevrelerin çıkar düzeninin üzerine kuruludur.

Bu ülkede yıllardır aynı oyunu izliyoruz.

Adı değişti: Derin devlet, kontrgerilla, Gladio…

Simalar değişti: “Efsane kahramanlar” gidiyor, yenileri geliyor…

Perdeler değişiyor: Bir gün kahraman ilan edilenler ertesi gün kokain dosyalarının, karanlık ilişkilerin tam ortasından çıkıyor…
Ama senaryo? Bir gün bile değişmedi.

Bir yanda yıllarca cilalanıp kahramanlaştırılan ama arşivlerde izi pavyon masalarına, otel hesaplarına, kirli para hatlarına çıkan sahte figürler…

Diğer yanda bu karanlığın içinde hafızası bulandırılmış milyonlar…

Tam burada Sedat Peker’in 2004’teki telefon konuşması yeniden anlam kazanıyor.

Peker’in Güler Kömürcü’ye anlattıkları; yıllarca “efsane yarbay”, “devlet büyüğü”, “kahraman timci” diye pazarlanan bazı isimlerin aslında nasıl bir çürümüşlüğün odağında........

© Milli Gazete