Ömer Faruk dönmez bize ne söyler?
Ömer Faruk Dönmez kitaplarına aşina olanlar bilirler ki, bütün kitaplarında anlattığı, sancısını çektiği yegâne konu modernizmdir. Sokakların modern çağa teslim olmuş insanlarla dolu olduğunu ve modernizmin kafesinde hapsolduğumuzu anlatır ısrarla. Ne tarafa gitsek hür olmadığımızdan dem vurur. Derdi ise bu kafesten çıkabilmektir. Aradığı bir çıkış yoludur. O yolun kıyısına vardığında ise çoğu zaman, “Üstadım…” yahut “şeyhim” diye seslenir.
Bazen yaşlı bir meczup amcayı çıkarır karşımıza, bazen cami çıkışında lokum dağıtan beyaz sakallı, güzel yüzlü, nur çehreli amcalar. Bir şadırvan, bir Allah dostunun türbesi ve Allah’a uzanan bir yol… Ve o yolun sonunda insana bahşedilen huzur, sükûnet ve dinginlik; modern dünyanın hengâmesinden bir an için kurtulmaya kâfidir. Ömer Faruk Dönmez’in bu arayışını okurken, sanki Cahit Zarifoğlu’nun ‘‘Aha şeyh efendim aha yüreğim / göz kapanır akıl susar susar akıl / İstersen haydi haydi haydi / Yeryüzünün bütün gümbürtülerini çağır’’ ‘‘sen yürürdün şeyhim ve dağlar yürürdü’’ dizelerini okursunuz. Tasavvuf onun için modernizmin bu kafesinden çıkmak için bir kapıdır. Bu anlamda bir arayış başlatır tasavvufla. Zaten tasavvufun kendisi de bizatihi bir arayış değil midir?
Sırasıyla her kitabında biraz daha belirginlik kazanır bahsettiğimiz bu durum. Modern dünya her gün biraz daha tanrıya meydan okuyunca, biraz daha kuşatınca çepeçevre etrafımızı bu arayış daha da hızlanır bir diğer kitabında. Daha da özlemini duyar bir üstadın dizinin dibinde onunla muhabbet etmeyi: ‘‘Şehvetli bir fahişe gibi bizi koynuna çağırıyor dünya. Nerde o salihlerin meclisi? Nerde o ariflerin sohbeti?’’
Bir Kitap Bir Balta (2009) kitabında yer alan ‘‘yol’’ adlı hikâyesiyle bu arayışı başlatır........
© Milli Gazete
